‘Yargı paketinde 6284 yok diye sevinmeyelim çünkü…’

  • 09:01 6 Temmuz 2024
  • Güncel
 
Melek Avcı 
 
ANKARA - Meclis’e gelen 9’uncu Yargı Paketi’nde kadınlara soyadı hakkı tanınmazken 6284 bu pakette yer almadı. EŞİK Platformu üyesi Özgül Kapdan, “Karar kadınlar için hükümsüzdür” derken 6284’ün olmamasına erken sevinmemek gerektiği, iktidarın politikalarıyla 81 ili sarmaya çalıştığına dikkat çekti. 
 
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), hazırladığı 9’uncu Yargı Paketi’ni Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı’na sundu. 38 maddeden oluşan pakette, tepkilere yol açan casuslukla ilgili düzenlemeler yer almazken, dikkat çeken başka bir değişiklik öne çıkıyor. Buna göre, 721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 187’nci maddesinde yapılacak değişiklikle, Anayasa Mahkemesi (AYM) kararına rağmen kadınların evlendikten sonra kendi soyadlarını tek başına kullanamayacağı belirtilirken, buna da çocukların refahı bahane ediliyor.
 
Konuya ilişkin Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) üyesi Özgül Kapdan değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Hükümetin AYM ve AİHM kararlarını dinlemesini zaten beklemiyorduk’
 
Kadınların soyadı hakkı için 30 yıldır mücadele ettiğini söyleyen Özgül, bunun kadınların kişilik hakkıyla ilgili olduğunu belirtti. Özgül, “Umarım 30 yıl daha mücadele etmek zorunda kalmayız, çünkü bu çok net bir şekilde kadınların kişilik hakkıdır, kimliğimizin bir parçasıdır ve soyun erkek üzerinden gitmesi açıkça eşitliğe aykırıdır. Bu durum, anayasada ve SEDAV’da geçen her türlü eşitlik kavramının karşısında bir durumdur ve açık bir ayrımcılıktır. İsteyen kadın, kocasının soyadını almak zorunda değildir. Çocuk meselesi tamamen bahane; yine aile birliği meselesine bağladılar, bunda birliği bozacak herhangi bir şey yok. Eşlerin eşit ilişki kurmasına dayalı ailenin “bekası” esasen eşit ilişki kurabilmelerine, sorumluluk üstlenmesine bağlıdır.
 
Ailenin kalıcılaştırılması ve pekiştirilmesi aslında ters yerde aranıyor. Kadın erkek eşitliği, tam tersine ailenin ayakta kalmasını sağlayacak şeydir. Bunu görmeleri bu kafa ile mümkün değil. Soyadı meselesi sürpriz olmadı çünkü bu kadar eşitlik karşıtı belirli bir ideolojisi olan hükümetin AYM ve AİHM’in kararlarını dinleyeceğini çok beklemiyorduk. Fakat gösterdiğimiz çaba ve tepki, muhtemelen 6284’e şimdilik dokunmamalarını ve artı etki ajanlığı meselesini ertelemelerini sağladı. Tabi eninde sonunda geleceğini biliyoruz çünkü MHP bu konuda çok net bir şekilde zorlamıştı, destek istemişlerdi. Bu konuda bir pazarlık ve zaman kazanmaya çalıştıklarını düşünüyorum. Bir de şu anda uluslararası dengeler biraz zorlaştı; Esad ile görüşme vs. nedeniyle ve ayrıca AB’nin Gürcistan’daki etki ajanlığı meselesine karşı çok net bir tepkisi olmuştu. Belki Türkiye’nin de böyle bir şeye kalkışmasını şimdilik konjonktürel durumlar nedeniyle göze alamadılar” sözlerini kullandı.
 
‘Kadınlar için hükümsüzdür’ 
 
EŞİK platformunun etki ajanlığına karşı mücadelede yalnız kaldığını belirten Özgül, paketin komple geri çekilmesi için defalarca çağrı yaptıklarını hatırlattı. Özgül, “Yasa yapma biçimi olarak da son derece hukuksuz bir durum. Temel hak ve özgürlükleri konu alan ve temel yasaları ilgilendiren konuları torba yasa biçiminde yapamazsınız. Önce 39 madde çıktı, piyasaya sürüldü, nerede yazıldı bu maddeler? Ardından Adalet Bakanı 64 dedi, sonra 100 dedi, her gün başka bir şey söylenildi. Soyadımızı, temel hakkımızı oylayıp durdular. Bunu hukuki ve insani bulmak imkansız. Hukukun 'h'sinin olmadığı yerde bu sözcüğü söylemek bile zorlaştı. Bunu bekliyorduk, mücadelemiz tabi ki devam edecek. AYM kararı olmasından da öte, kadınların öz be öz hakkı. İsteyen kadın, evleniyor diye kocasının soyadını almak zorunda olmamalı. Bunu mücadeleye devam şeklinde ele alacağız. Bu yasaları ve paketleri hukuki bulmuyoruz ve İstanbul Sözleşmesi için söylediklerimiz bunlar için de geçerli; hukuksuz ve kadınların yaşam hakkına dair şeyleri bir gecede kendi kendilerine kaldırıyorlar. Hiç kimse ve hiçbir yetki bunu açıklayamaz. AYM ve AİHM kararına rağmen aynı teklifi getiriyorlar, bizim için hükümsüzdür” diye konuştu. 
 
6284 yok diye sevinmeyelim çünkü…
 
Pakette 6284’e dokunulmamasının bir rahatlama getirmemesi gerektiğini söyleyen Özgül, parça parça yayınlanan aile genelgeleri ve Diyanet’in kadınlara yönelik çalışmalarına karşı dikkatli olunması üzerinde durdu.  Özgül şöyle devam etti: "6284 yok diye sevinmeyelim çünkü beri tarafta çok eskiden beri planlanmakta olan, 2016 Boşanma Komisyonu’ndaki başlıklar teker teker önümüze getiriliyor. O tarihten beri nafaka hakkı için özel bir karşı örgütlenme yapıldı. Medeni Kanun da kolaylıkla dokunabilecekleri bir alan, nafaka. Çünkü o konuda tam bir mutabakat sağlanamıyor. Erkeklerin en demokratik olanını cebine dokunduğunuzda saçma fikirlere doğru gidiyor. Halbuki eşitlik sağlanmadığı sürece, en azından kadın istihdamı yüzde 50 yüzde 50 olmadığı sürece nafaka hakkı asla tartışılamaz. Biraz daha bütüncül bakmamız lazım ki sevinmemiz mümkün değil, çünkü ekime ertelediler. Bir taraftan yürütülmekte olan ‘Aileyi Koruma Vizyon Belgesi’ çok ciddi bir tehdit. O belgede satır aralarında söylenen şeyler var, hatta satır araları da değil açıkça söyleniyor. Mesela arabuluculuk meselesini bir yargı paketine koyup getiremediler, tepki gösterildiği için. Şimdi ise bir aile paketi şeklinde yandan getiriyorlar. Bu konuda atılmış pek çok adım var. Zaten Diyanet’in baş köşeye oturtulmuş olması, psikolog ve sosyal hizmet uzmanı olmayan sığınaklara müezzin atanması gibi uygulamaların sorgulanması gerekiyor. Ayrıca Aile İrşat Büroları, bunlar korkunç şeylere yol açıyorlar. Kadının boyun eğmesi üzerine oturtulmuş fikirlerini din adı altında insanlara dayatıyorlar."
 
81 ili tek tek ağ gibi sarıyorlar
 
Özgül devamında, Medeni Kanun ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na değinerek şu sözleri paylaştı: “Bir sürü şey denendi ve deneniyor. ‘Aile Hukukunu sil baştan yazacağız’ dediğini unutmayalım. Medeni Kanun’u direkt masaya yatıramadılar ama buradan dolaylı geziyorlar. Genelgede diyor ki arabuluculuğu Aile Bakanlığı eliyle hayata geçireceğiz. Bu artık bütçeli bir çalışma, eylem planı adı altında belirlenmiş bir çalışma. 81 ili tek tek bir ağ gibi başka bir mekanizma sarmış olacak. ŞÖNİM’lere sadece şiddete maruz bırakılan, canı yanmış kadınlar başvuruyor ve oradaki kadınlarla istedikleri planları yapamıyorlar. Şimdi yeni bir mekanizma yaratarak buralarda çeşitli sosyal etkiler adı altında yeni bir kadınları etkileme ortamı oluşturacaklar ve boşanma konusunda da çok ciddi bir baskı ortamı ortaya çıkacak. Buradan doğru da ‘bakın bu kadar insan geliyor’ diyerek Medeni Kanun’u değiştirmeye çalışacaklar.”
 
Afganistan tipi toplum modeli 
 
Yerel seçimlerin ardından siyasi partilerin yerel yönetim politikalarına işaret eden Özgül, bu politikalar bağlamında yaşananları şu sözlerle özetledi: “Şimdi burada başka bir tehlike daha var; 31 Mart seçimlerinden yenilgiyle çıkılınca birçok il ve ilçeyi DEM Parti ve CHP alınca bu partilerin yerel yönetim anlayışlarında da eşitlik olunca ve şimdi CHP’li belediyeler de daha kadın dostu politikalardan bahsettiler tam eşitlikçilik üzerinden olmasa da, bu durumda iktidar lokomotif bir oy kesimini kaybediyorlar. Sadece kısa vadeli oy da değil, kadınlara istedikleri rejimin taşıyıcısı olarak bakıyorlardı. AKP kadınların oylarıyla yükseldi ve tutundu, AKP kadın kolları çok ciddi bir çalışma yaptı o ilk dönemlerinde. Şimdi o kesimi kaybediyorlar, bunu görüyorlar ve onun için yeni bir mekanizma yaratmaya çalışıyorlar; Diyanet’in baş köşede olduğu ve aslında istenilen şeyin İran bile değil Afganistan tipi bir toplum modeli olduğu artık çok açık, bir sürü işareti var bunun. Eğitim alanında yapılan müfredat değişikliğine de bakınca bu ikisi at başı gidiyor. Bu kayyım politikalarıyla da çok sıkı bağlantılı çünkü ilk kapattıkları mekanizmalarının kadın birimleri olması hiç tesadüf değil. İkinci kayyım atama furyasında kayyım atadıkları her belediyenin kadın kurumlarını KADEM’e devrettiler. KADEM bu boşluğu her halde dolduramıyor, bir şekilde AKP teşkilatıyla yan yana çalışabilir bir şey olmayınca şimdi yeni bir mekanizma yaratmanın peşindeler ve bu vizyon belgesi bunu yapacak. Kayyımlara karşı çıkarken bu genelgeyi asla unutmamak gerekiyor.”
 
‘İşe Diyarbakır’dan başladılar’
 
Kayyım politikaları ve HÜDA PAR’ın saldırılarının birlikte değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen Özgül, “İşe nereden başladıklarını da söyleyeyim, Diyarbakır’dan başlamışlar. HÜDA PAR, orada örgütlenmesi var da İzmir’de yok mu? Orada yaşamıyor olabilirler ama paraları da olduğuna göre çok rahat mobil duruma getirebilirler bu çetevari örgütlenmeleri. Bu hiç zor değil, bunu deneyecekler ve ilk iş Diyarbakır’da deniyorlar; dans edenleri darp etmek, yüzme havuzundaki kadınlara saldırmak, oradaki tehditler. Bunlar da kayyım politikalarının bir parçası ve bu meselenin en önemli aktörü önce kadınları eve tıkmak. Ama korkutarak, ama yasalarla, ama Diyanet’in başrolde olduğu genelgelerle, dört bir yanımızdan sarıp sarmalayarak hayatımızı bir köşeye tıkıştırmaya çalışacaklar. Zaten yapıyorlardı, çok yol aldılar ama şimdi son nokta diyebileceğimiz adımlar atılıyor” diye belirtti.
 
Mücadele vurgusu
 
Tüm bu yaşananlar karşısında mücadele vurgusu yapan Özgül şu şekilde konuştu: “Umutlu olalım dediğimde dönüp dolaşıp birlikte mücadele etmenin önemine geliyoruz. Çünkü sonuç olarak bize lazım gelen insanca, temiz bir ülkede özgürce dansımız edelim, şarkımızı söyleyelim, kültürümüzü yaşayalım. Kadınlara tüm bunları dayatamıyorlar ve umudum bundandır. Her umutsuzluğa düşen Kürt kadınlara baksın diyorum, bir baksınlar orada ne var ve ne yapıyorlar. Ben onlara bakıyorum. Üç beş kişinin bir sokak eylemi yapması artık bir ifade etmiyor, çünkü karşımızdaki güruh bizi çarşafa sokup eve tıkmaya çalışıyor. Artık onlara doğru konuşmanın bir anlamı yok bizim kendi içimize, kendimize dönüp hayatı inşa etme gücünden yararlanmamız gerekiyor. Hayatın sırrı da burada. ”