Dönemler farklı amaç aynı: Özgürlük ve barış 2025-10-26 10:37:13      Derya Ceylan      HABER MERKEZİ – Barışın on yıllara dayanan hafızası yeniden hareketleniyor. 1993’te umutla başlayan, 1999’da sabırla derinleşen, 2013’te halklaşan arayış; Abdullah Öcalan’ın onayıyla atılan tarihi geri çekilme adımıyla demokratik çözüm sürecine taşınıyor.   Kürt halkı, üç farklı dönemde aynı hedefe yöneldi: 1993’te umut, 1999’da sabır, 2013’te halklaşma… Ateşkeslerden geri çekilmelere uzanan bu çizgi, barışın yalnızca bir çağrı değil, toplumsal bir inşa olduğunu gösterdi. Bugün ise bu tarihsel çizgi, Abdullah Öcalan’ın onayıyla atılan yeni bir geri çekilme adımıyla yeniden canlanıyor.  Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı ardından PKK de ateşkes ilan ettiğini duyurdu. Ardından ise PKK’nin Mayıs ayında 12’nci Kongresi’nde aldığı fesih kararı ve hemen ardından bir grup gerillanın sembolik biçimde silahlarını yakması, hareketin “silahsız demokratik mücadele” ekseninde yeni bir sürece geçtiğinin göstergesi oldu. Kongre sonuç bildirgesinde, “yeni dönemde halkların özsavunma iradesini siyasal-demokratik zeminde örgütleme” vurgusu öne çıktı. PKK yöneticileri, yapılan açıklamalarda bu adımın “Abdullah Öcalan’ın paradigmasına dayalı demokratik çözüm sürecine kapı aralayacağını” belirtti.   Bu yeni dönem, geçmişin mirasını taşıyor. 1993’teki ilk ateşkes, 1999’daki ideolojik dönüşüm ve 2013’te halk tabanına yayılan barış girişimi… Hepsi bugünkü tartışmaların zeminini oluşturuyor. Kürt halkının “barış” kavrayışı, devletin güvenlikçi söyleminin ötesinde, toplumsal özgürleşmenin ve demokratik yaşamın kurucu fikri olarak yeniden yükseliyor.   1993: İlk ateşkesin umudu ve Turgut Özal’ın ardından kapanan kapı   1990’ların başında devletin “özel savaş” konseptiyle yürüttüğü şiddet politikaları, Kürt coğrafyasını yakılmış köyler, faili meçhuller ve zorunlu göçlerle dolu bir haritaya çevirmişti. Böylesi bir ortamda Abdullah Öcalan, 17 Mart 1993’te Celal Talabani ile birlikte yaptığı açıklamada ilk tek taraflı ateşkesi duyurdu. “Sorunun çözümü Türkiye sınırları içinde siyasal yollarla sağlanmalıdır” dedi.     Bu çağrı, Türkiye’de ilk kez “barış” kelimesinin kitlesel biçimde tartışılmasına yol açtı. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, “Kürt realitesini tanıyoruz” diyerek sürece destek verirken Avrupa başkentlerinde dolaylı temaslar başladı. Ancak 17 Nisan’da Turgut Özal’ın ani ölümü, sürecin siyasal zeminini ortadan kaldırdı.     Aynı yılın ekiminde Amed’in Lîce ilçesinde 15’ten fazla sivilin katledildiği, ilçenin büyük bölümünün tahrip edildiği bildirildi. 1993 yazında ise Amed’in Pasur (Kulp) ilçesine bağlı Alaca köyünde 11 yurttaşın gözaltında kaybedilmesi, ateşkesi fiilen bitirdi.   Böylece barışa dair ilk umut yerini yeniden köy yakmalarına, koruculuk sistemine ve “faili meçhuller çağı”na bıraktı.   Kürt kadın özgürlük hareketi de, bu süreçte daha fazla görünür hale geldi; Kürt kadın hareketi ilk kez “barışın kadın yüzünü” savundu. Ancak ana akım medya dili barış fikrini kriminalize etti.   1993’teki adım, umutla yıkım arasındaki ince çizgiyi gösterdi ama aynı zamanda barış fikrinin Kürt toplumsal hafızasına kazındığı yıl oldu.   1999: İmralı, geri çekilme ve barış grupları   15 Şubat 1999’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın uluslararası komployla Türkiye’ye getirilişi, Kürt hareketi açısından askeri bir yenilgi değil, ideolojik bir dönüm noktasıydı. İmralı’dan gelen mesajlarda Abdullah Öcalan, “silahlı mücadele dönemi tamamlandı, demokratik siyaset dönemi başladı” diyordu. Bu çağrı üzerine PKK, güçlerini sınır dışına çekme kararı aldı. Bu, örgüt tarihinde benzeri görülmemiş disiplinli bir çekilme süreciydi. Gerillalar gruplar halinde, çatışmadan kaçınarak sınır dışına geçerken 500’e yakın kayıp verildi. Devlet geri çekilmeyi “imha fırsatı” olarak gördü; sınır hattında çok sayıda operasyon yapıldı.      Aynı yıl iki Barış Grubu Türkiye’ye geldi: biri Kandil’den, diğeri Avrupa’dan. Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla yola çıkan bu gruplar, Türkiye’ye “barış mesajı” getirmeyi amaçlıyordu. Ancak Habur’dan giriş yapanların çoğu gözaltına alındı, haklarında davalar açıldı. Bazıları uzun süre tutuklu kaldı, bazıları sürgüne gitti.     Bu süreç, devletin barış diline refleksini açık biçimde gösterdi. Ancak Kürt halkı nezdinde bu insanlar “barışın elçileri” olarak anıldı. Kadın hareketi bu dönemde, barışın ideolojik boyutunu şekillendirdi: Abdullah Öcalan’ın “kadın özgürlük ideolojisi” doktrinel biçimde tanımlandı, barış artık patriarkal düzenin aşılmasıyla eş anlamlı hale geldi.   2000–2011: Demokratik Cumhuriyet’ten Oslo görüşmelerine   2000’li yıllarda Kürt hareketi, Abdullah Öcalan’ın “Demokratik Cumhuriyet” çağrısını pratiğe dönüştürmeye yöneldi. KCK sistemi, halk meclisleri, kadın akademileri ve ekolojik örgütlenmeler kuruldu. Barış kavramı, artık yalnızca silahların susması değil, toplumun demokratik yeniden inşası olarak tanımlanıyordu.   2009’da devlet ile PKK arasında Oslo Görüşmeleri başladı. Ancak bu temaslar gizlilik içinde yürütüldü ve devletin “siyasi çözüm” niyeti taşımadığı kısa sürede ortaya çıktı. 2011 genel seçimlerinden sonra görüşmeler kesildi; KCK operasyonlarıyla binlerce siyasetçi, gazeteci, avukat ve belediye çalışanı tutuklandı. Bu dönem, Kürt meselesinde yeniden “savaş konsepti”nin devreye sokulduğu, 2011–2012 arasında en yoğun çatışmaların yaşandığı dönem oldu.   2012–2013: Açlık grevleri, İmralı görüşmeleri ve yeni dönem   Cezaevlerinde süren açlık grevleri, 2012’nin son aylarında Abdullah Öcalan’ın devreye girmesiyle son buldu. Bu gelişme, uzun süredir tecrit altında tutulan Abdullah Öcalan’ın yeniden siyasal sürece dahil edilmesinin önünü açtı. Ardından BDP’li milletvekillerinin düzenli olarak İmralı’ya gidip gelmeye başladığı yeni diyalog dönemi başladı. Abdullah Öcalan’ın mesajları artık hem halkta hem de uluslararası alanda yankı buluyordu: “Zamanın ruhunu okuyamayanlar tarihin çöplüğüne gider. Silahlar susmalı, fikirler konuşmalı.”   Bu çağrının ardından 21 Mart 2013 Newrozu’nda  Amed’de milyonların önünde Abdullah Öcalan’ın tarihi mektubu okundu. Bu mektup, Kürt hareketinin yeni paradigmasının en açık beyanıydı: “Demokratik ulus, demokratik özerklik ve kadın özgürlüğüne dayalı yeni bir yaşam.”   2013: Barışın halklaşması ve geri çekilme süreci   Kürt Halk Önderi’nin çağrısıyla PKK, 8 Mayıs 2013’te geri çekilmeye başladı. Murat Karayılan’ın Kandil’de yaptığı açıklama, basının önünde duyuruldu. Gerillalar gruplar halinde Türkiye sınırlarının dışına, özellikle Haftanin, Metina ve Kandil bölgelerine geçti. Bu süreçte herhangi bir saldırı olmaması için “karşılıklı itidal” çağrısı yapıldı, ancak devlet bu çağrılara tam olarak uymadı.   KCK’nin açıklamasına göre, çekilmenin yüzde 35’i tamamlandığında devletin karakol, baraj ve askeri üs inşaatlarını hızlandırması süreci zora soktu. KCK 9 Eylül 2013’te geri çekilmeyi durdurduğunu açıkladı.   Aynı yılın sonbaharında, 1999 ve 2009’da olduğu gibi, bu kez Mexmûr ve Kandil’den sembolik bir barış grubu Habur Sınır Kapısı’ndan giriş yaptı. Toplumun geniş kesimlerince “barış elçileri” olarak karşılanan grup üyeleri, devletin “propaganda” suçlamasıyla yargılandı. Ancak Kürt kamuoyunda bu sembolik giriş, barışın halklaşmasının göstergesi olarak yorumlandı.   Bu süreçte Akil İnsanlar Heyeti sahadaydı. Yedi bölgeye yayılan toplantılarda halkın çoğunluğu “savaşın artık çözüm getirmediği” görüşünü paylaştı. Kadınlar ve gençler, barışın kalıcı olabilmesi için anayasal güvence ve kadın temsiliyeti talep etti.   2013–2014: Kobanê direnişi, provokasyonlar ve çerçeve yasa   Paris’te Kürt kadın siyasetçilerden Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in katledilmesi, barış sürecine yönelik ilk uluslararası saldırı oldu. 2013 yazında Gezi olayları ülke gündemini değiştirirken, Kürt hareketi süreci korumaya odaklandı. Abdullah Öcalan ve HDP yöneticileri, “barış süreci pamukla sarılmalı” diyerek sürecin önemine dikkat çekti.   DAİŞ’in Kobanê’ye saldırdığı Eylül 2014’te Kürdistan’ın geneli başta olmak üzere Türkiye kentlerinde de Kobanê’ye destek eylemleri yapıldı. Bu süreçte Amed’de yaşanan 6–8 Ekim olaylarında 37 kişi yaşamını yitirdi. Ancak sürecin kopmaması için Abdullah Öcalan 21 Mart 2014’teki mektubunda “demokratik anayasal çözüm” vurgusunu yineledi.   Bu dönemde hükümet, barış sürecini yasal temele oturtmak için “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesi Yasası”nı çıkardı. Bu yasa, süreçte görev alan kişilere hukuki koruma sağladı ve barış politikalarının devlet politikası olarak tescil edilmesini sağladı.   2015: Dolmabahçe Mutabakatı, Suruç ve kırılma   28 Şubat 2015’te Dolmabahçe Sarayı’nda yapılan toplantı, çözüm sürecinin en görünür anıydı. Pervin Buldan Sırrı Süreyya Önder ve İdris Baluken’den oluşan HDP heyeti ve hükümet temsilcileri aynı masadaydı. Abdullah Öcalan’ın çağrısı, “silahlı mücadeleyi bırakmak ve kongre toplamak” yönündeydi. Ancak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kısa süre sonra “Ben o fotoğrafı doğru bulmuyorum” diyerek mutabakatı reddetti.     Temmuz 2015’te KCK, ateşkesi bitirdiğini açıkladı.  Aynı ay içerisinde 20 Temmuz 2015’te Suruç Katliamı ve 22 Temmuz 2015’te Ceylanpınar olayı sonrasında yeniden çatışma başladı. Tayyip Erdoğan, “Çözüm süreci buzdolabındadır” diyerek çözüm sürecini resmen kapattı.   2015–2016 arasında kent merkezlerinde ilan edilen özyönetimlerle beraber sokağa çıkma yasakları sürecinde Amed’in Sûr, Şirnex’ın Cizîr ve Mêrdîn’in Nisêbîn ilçelerinde binlerce yurttaş yaşamını yitirdi. Böylece barışın sesi yerini yıkımın sessizliğine bıraktı.   Üç farklı tarih   Kürt halkının barış arayışı, üç farklı tarih boyunca aynı eksende ilerledi: 1993’te umutla başladı, 1999’da stratejik sabırla derinleşti, 2013’te halklaştı. Her defasında devletin güvenlik refleksiyle bastırılan süreçler, barışın toplumsal derinliğini büyüttü.    Yeni dönemin tarihi adımı    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısının ardından, PKK 1 Mart’ta ateşkes ilan etti. Hareket, 5-7 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirdiği 12’nci Kongre’de fesih  kararı aldığını duyurdu.   Bu kararın ardından, iktidarın somut adım atması yönünde artan çağrılar üzerine, Abdullah Öcalan’ın önerisiyle Meclis’te Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu kuruldu. Komisyon, farklı toplumsal kesimlerden sivil toplum temsilcileri, siyasi partiler ve kadın örgütleriyle yaptığı görüşmelerin ardından çalışmalarında sona yaklaştı.   Abdullah Öcalan, İmralı Heyeti ile yaptığı son görüşmede, demokratik müzakere sürecinin başlaması için komisyonun kendisini dinlemesi gerektiğini vurguladı.   Bu gelişmelerin hemen ardından, Kürt Özgürlük Hareketi Abdullah Öcalan’ın onayıyla yeni bir adım attı. Türkiye’deki güçlerini geri çekme kararı alan hareketin yönetimi, ilk gelen grupla birlikte yaptığı açıklamada, “Sürecin başarısı için herkesin seferberlik düzeyinde mücadele etmesi gerekir” mesajını verdi.