Kapitalist modernitenin Orta Doğu’daki krizi (1) 2025-02-23 09:01:45       Orta Doğu’da modernite savaşları ve olası sonuçları   HABER MERKEZİ- PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Orta Doğu’da yaşanan sorunların kaynağındaki modernite savaşları ve olası sonuçlarını değerlendirmesi günümüzü anlamak açısından bir perspektif oluşturuyor.    Kapitalist modernite günümüzde en büyük krizini yaşıyor. Yaşanan kriz yapısal olarak tanımlanıyor. Krizin en derin yaşandığı yer isi Orta Doğu. En son Suriye’de yaşanan gelişme ile halklar üzerinde büyük bir baskı oluşturan ulus devlet sistemlerinin de sürdürülemezliği ortaya çıktı. Hem kapitalist moderniteye hem de Orta Doğu’da yaşan duruma ilişkin her kesim değerlendirmeler yapsa da gelişmelerin, krizin aşılması ve çözümün ne olması gerektiğine ilişkin PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın yaptığı tespitler oldukça çarpıcı ve ön açıcı.   PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Orta Doğu’da yaşanan modernite krizi ve olası sonuçlarının neler olacağına bakmak sorunu aşmaya da ışık tutuyor.    Orta Doğu’da son iki yüz yılda yaşanan çatışmaların doğru kavranması gerektiğini belirten Abdullah Öcalan, önemli noktalara dikkat çekiyor.    Her şeyden önce yaşanan çatışmanın uygarlık hegemonyası çerçevesinde değil, kültürel çerçevede geçtiğinin bilinmesinin büyük önem taşıdığının altını çizen Abdullah Öcalan,  “Avrupa’yla, yani Batı ile son uygarlık hegemonyası çatışmaları Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra Avrupa lehine sonuçlanma sürecine girmişti. 19. yüzyıla kadar yaşanan süreçte merkezî uygarlık sisteminin hegemonyası Batı Avrupa kapitalizmi lehine sonuçlanmıştı” diyor. “19. yüzyılla birlikte fiziki olarak da bölgeye taşınan Avrupa ülkeleri hegemonyası, karşısında iktidar hegemonyası savaşı veren güçleri değil, kapitalist modernite kültürünü özümsemeye karşı direnen sosyal güçleri bulmuştu” tespiti yapan Abdullah Öcalan, şu değerlendirmeleri yapıyor: “Osmanlı ve İran imparatorlukları iktidar hegemonyası anlamında Avrupa ülkeleriyle çatışacak durumda değillerdi. Ayakta durmaya çalışmaktaydılar. Bunu da ucuz iktidar dengelerini hesaplayarak yapıyorlardı. Fakat toplumsal kültür, dünyanın birçok sömürge alanından farklı olarak, Avrupa modern kültürünü hemen özümsemek yerine, ağırlıklı olarak dirençle karşılıyordu. Bölgenin tam sömürgeleştirilememesi de kültürel gücünden ileri gelmekteydi. Özellikle hâkim kültürel gelenek olarak İslâmiyet bu dönemde direnişin aktif öznesi durumundaydı. Burada ayırt edilmesi önemli olan nokta, direnenin iktidarcı ve devletçi İslâm değil toplumsal kültür olarak İslâm olduğudur. Siyasi İslâmcı hareketler de vardı, fakat bunlar belli çıkarlar karşılığında kolayca işbirliğine çekiliyorlardı. Sürekli direnen, dipteki büyük dalga olarak akan İslâmî sosyal geleneklerdi. 19. yüzyıldan günümüze kadar İslâm adına yürütülen siyasal iktidarcı gelenekle toplumcu geleneği ayırt etmek bu nedenle önem taşır.”   Kültürel İslam ile kapitalist modernite arasındaki çatışma   Kapitalist modernite ile kültürel İsam arasında nasıl bir sorun ve çatışma yaşandığını açıklayan Abdullah Öcalan, “Sorulması gereken soru, kültürel İslâm’la kapitalist modernite arasındaki çatışmanın ne türden bir çatışma olduğuna ilişkindir. Ortada iki hegemonik iktidar çatışması olmadığına göre, çatışma kapitalist modernite kültürüyle İslâmî gelenek kültürü arasında geçmektedir. Daha çok sosyal kültür alanında cereyan eden modernite savaşları söz konusudur. Orta Doğu’da kültür söz konusu olduğunda, bunu sadece İslâmiyet’le sınırlamamak gerekir. Bunu diğer İbrahimî dinler olan Hıristiyanlık ve Yahudilikle tamamlamak, hatta din dışı veya tek tanrılı dinler dışında maskeli de olsa yaşanan laik ve şaman-pagan dinsel etkileri de dahil ederek bütünlüklü ele almak gerekir” diyor.    Esas kültür alanı Orta Doğu   Çağdaş insanlığı oluşturan esas kültür alanının Orta Doğu coğrafyası olduğunu belirten Abdullah Öcalan, şöyle değerlendiriyor: “Homo Sapiens kültürünü de dahil edersek, tarih öncesi çağlardan 19. yüzyıla kadar tahminen üç yüz bin yıl boyunca insanlığı besleyen esas kültürel bölgedir. Kapitalist modernite kültürü esas olarak son iki yüz yılın hegemonik kültürüdür. Son iki yüz yıllık kültürün merkezî olarak oluşmuş üç yüz bin yıllık bir kültürü bu kısa süre içinde asimile etmesi beklenemez. Kültürel çatışmanın uzun sürmesi ve bölgenin yerleşik kültürünün kolayca teslim olmaması, hatta kültürel hegemonik savaşa kalkışması beklenmelidir. Dolayısıyla günümüzde yoğunca yaşanan bölgesel çatışmaları modernitenin kültürel hegemonik savaşları dönemi diye yorumlamak mümkündür. Üst boyutta iktidarsal alanla tanımlanan çatışmaları farklı yorumlamak bu nedenle daha büyük önem taşır. Bu açıdan Orta Doğu’daki çatışmaları ne dar anlamdaki Batılı sınıfsal ve ulusal savaş paradigmasıyla ne de radikal ve ılımlı siyasal İslâm’ın iktidar ve devlet savaşlarıyla nitelemek yeterlidir. Şüphesiz çatışmaların bu boyutları da vardır. Bu boyutlardaki çatışmalar daha çok iktidar ve devlet alanlarını ilgilendirir. Fakat savaşların tüm bu iktidar boyutlarını aşan niteliği daha önemlidir. Kaldı ki, iktidar ve devlet boyutlu çatışmalar ne kadar kapsamlı ve uzun süreli olurlarsa olsunlar, hegemonik iktidar alanının dışına çıkacak güçte değildirler. Buna karşılık modernite boyutlarındaki çatışmaların karakteri farklı ve hâkim moderniteyi aşacak niteliktedir.”   Yarın : Orta Doğu bunalımında demokratik modernite çözümü