Depremzedeler konteyner kentlerde şiddet kıskacında 2025-01-31 09:03:15   Pelşin Çetinkaya    HATAY – Deprem bölgesinde kadınlar, konteyner kentlerde artan şiddetle mücadele ediyor; güvenlik zaafiyetleri ve ekonomik sıkıntılar şiddeti körüklüyor.   Kadın katliamları ve kadına yönelik şiddet engellenmezken, failler de cezasız kalıyor. 7’den 70’e herkes şiddete maruz kalırken, bu durumdan en çok etkilenen kesim kadınlar oluyor. Kadınlar, sosyal yaşamlarının kısıtlanmasıyla hem fiziksel hem de psikolojik şiddete maruz kalıyor. Yetersiz yaptırımlar, şiddetin her geçen gün artmasına neden oluyor. 6 Şubat'ta meydana gelen depremin ardından büyük bir yıkım yaşayan bölgedeki depremzede kadınlar, konteynerlerde de ağır şiddet koşullarıyla karşı karşıya kalıyor.   Depremin üzerinden yaklaşık iki yıl geçmesine rağmen şiddetin azalmadığını, aksine arttığını belirten Hatay Barosu Kadın Hakları Komisyonu Başkanı Avukat Zerrin Altınöz, depremzede kadınların konteynerlerde yaşadığı şiddeti ve bu duruma karşı yapılması gerekenleri değerlendirdi.   Depremzede kadınlar için çok amaçlı çalışmalar   Depremin ardından mahalle mahalle çalışarak kadınlara ulaşmayı hedeflediklerini belirten  Zerrin Altınöz, "Büyük bir yıkım yaşadık. Bu depremde herkes depremzedeydi. Avukatlar, hakimler, öğretmenler, askerler, jandarma, bütün devlet kurumları tamamen çalışamaz durumdaydı. Ben de ayrılmak zorunda kaldım çünkü burada yaşama imkânı yoktu. Ankara'ya gitmek zorunda kaldım ve orada üç ay kaldım. Ancak bu süreçte burada bulunan arkadaşlarla birlikte, buradaki kadınların sorunlarını çözmek için harekete geçtik. Sürekli sahadaydık. Belli bir süre sonra geri döndüm ve kadınlara ulaşmaya çalıştık, kendimizi tanıttık. Sorunu olan kadınlar belli bir aşamadan sonra bize ulaşmaya başladılar. Sahada görev alan STK’lar, kadın örgütleri ve derneklerle sürekli iletişim halindeydik” dedi.    Önceliği kadınlara verdiklerini söyleyen Zerrin Altınöz, bunun nedenini ise, “O akut dönemde önceliğimizi kadınların acil ihtiyaçlarını karşılamaya verdik. Belli bir süre sonra iyi-kötü bir düzen kuruldu. Daha sonra kadınların adalete erişimi ve haklarını aramaları konusunda eğitimler vermeye başladık. Deprem sonrası Barolar Birliği'nin yürüttüğü 'Hukuk Okuryazarlığı' projesi kapsamında, kadınlara farkındalık kazandırmayı amaçlayan eğitimler düzenledik. Kadın hakları komisyonumuz, konteyner kentlere ve mahallelere giderek kadınları topladı ve ‘Aile içi şiddet nedir? Aile hukuku nedir? Haklarımız nelerdir? Bir sorun yaşandığında kime başvurabilirsiniz?’ gibi konularda eğitimler verdi. Bu eğitimlerin ardından kadınlar bizi daha sık aramaya başladı” sözleriyle özetledi.      Aile içi ve ekonomik şiddet arttı    Zerrin Altınöz, bölgede kadına yönelik her türlü şiddetin arttığına dikkat çekerek şunları söyledi: "Komisyon üyelerimizle birlikte burada şiddetin ciddi oranda arttığını fark ettik. Aile içi şiddet yükseldi. İnsanlar çadırlarda kaldı, işsiz kaldı, gelecekleri belirsizdi ve büyük bir korku içindeydiler. Öfkelerini bir şekilde birbirlerine yöneltme yolları aradılar. Burada da her zaman olduğu gibi kadınlar maalesef şiddete maruz kaldı.   Kadınlar ekonomik şiddete maruz kaldı    Bu süreçte kadınlar ekonomik şiddet de yaşadı. Depremden bir süre sonra devlet tarafından aile yardımları ve taşınma yardımları yapıldı, ancak bu yardımlar doğrudan erkeklerin hesaplarına yatırıldı. Bu nedenle kadınlar ekonomik olarak güçsüz bırakıldı. Devlet daireleri, mahkemeler ve icra daireleri çalışamadığı için boşanma aşamasında olan ya da boşanmış kadınlar uzun bir süre nafakalarını alamadı. Bu durum, kadınlar açısından ekonomik şiddeti daha da derinleştirdi.   Şiddetin sebeplerinden biri de çadırlar   Şiddeti körükleyen sebeplerden biri de çadırların yetersizliğiydi. Önce çadırlar geldi ve her aileye bir çadır verildi. Ancak çadırlar aile başına tahsis edildiği için nüfus kayıtlarına göre dağıtıldı. Bu nedenle, ayrı yaşayan eşler ya da boşanma aşamasındaki kadınlar, şiddet gördükleri eşleriyle aynı çadırda kalmak zorunda bırakıldı. Bu da şiddeti artıran en önemli etkenlerden biri oldu."   Zorla evlilik ve mültecilerin sorunu da arttı   Bölgede tespit edilen sorunlardan birinin çocuk yaşta evlilikler olduğunu dile getiren Zerrin Altınöz, şu ifadeleri kullandı: "Zorla evlilikler arttı. Erken yaşta zorla evlendirmeler çoğaldı çünkü okullar uzun süre açılmadı. Genç kızlarımız, çocuk yaşta olan kızlarımız okula gidemedi ve eğitimlerinden mahrum kaldılar. Zorlu yaşam koşulları ve ekonomik sıkıntılar, erken yaşta ve zorla evlendirmelerin artmasına neden oldu. Ayrıca burada çok sayıda Suriyeli var ve onların da ciddi sorunları var. Biz komisyon olarak hem Türk vatandaşı hem de mülteci kadınlara yardım etmeye çalışıyoruz. Bize ulaşan Suriyeli kadınlar da oldu ve onların da aile içi şiddete maruz kaldığını tespit ettik.   Ne yazık ki Suriyeliler, bizdeki gibi sağlanan yardımların çoğundan faydalanamadı. Depremde yakınlarını kaybedenlere başlangıçta 100 bin lira tazminat ödendi, ancak Suriyelilere bu ödeme yapılmadı. Bize başvuran Suriyeliler için ilgili kurumlara başvurular yaptık, taleplerimizi ilettik fakat bir sonuç alamadık. Bu konuyla ilgili davalar açılmaya başlandı ancak şu ana kadar sonuçlanan bir dava olup olmadığına dair bilgimiz yok. Muhtemelen süreç devam ediyordur. Bu da hâlâ çözülemeyen bir sorun olarak karşımızda duruyor."   ‘Güvenlik zafiyetleri var’   Zerrin Altınöz, bölgede çalışırken şiddet gören kadınların yaşadığı bazı olayları şu sözlerle paylaştı: "Burada, çadır kentte yaşayan bir kadın beni aradı ve şiddete maruz kaldığını söyledi. Hemen hangi çadır kentte olduğunu öğrendim. Gidip baktığımda, kadının yüzü gözü morluk içindeydi, şiddet görmüştü. Resmi olmayan bir evliliği vardı ve bu evlilikten bir çocuğu olmuştu. Evi sağlam olmasına rağmen birlikte yaşadığı adam onu evden kovmuştu. Kadın da çadır kentte annesiyle birlikte kalmaya başlamıştı. Biz hemen gerekli başvuruları yaptık ve tedbir kararlarını aldırdık. Bu olay beni çok etkilemişti.    Depremin akut döneminde kadınlar daha çok, ‘Bebeğim var, mama, bebek bezi, çocuklarımın kıyafeti, ayakkabısı, çorabı yok’ diyerek bize ulaşıyorlardı. O dönemde biz de öncelikli olarak kadınlara bu malzemeleri ulaştırmaya çalıştık.    300 binden fazla insan konteyner kentlerde yaşıyor   Beni çok etkileyen başka bir olay daha var. Şu anda 300 binden fazla insan konteyner kentlerde yaşıyor. Konteyner kent dediğimiz yerler, bir ailenin 21 metrekarelik dar bir alanda yaşamak zorunda olduğu alanlar. Bu da şiddeti körükleyen nedenlerden biri. Şiddet mağduru kadınlar bize başvuruyor, biz de tedbir kararları aldırıyoruz. Ancak konteyner kentlerde bu uzaklaştırma kararlarının uygulanması ciddi bir sorun haline geliyor."   Kardeşi olay yerinde hayatını kaybetti    "Örneğin, bir olay yaşandı: Konteyner kentte, boşanma aşamasında olan bir kadın bir konteynerde kalıyordu" diyen Zerrin Altınöz,  erkeğin, kadını arayarak, "Son kez konuşalım" dediğini aktardı.  Zerrin Altınöz devamında, "Kadın da kabul etti ve yanına erkek kardeşini alarak konteyner kentte buluşmaya gitti. Ancak erkek, orada ikisini de vurdu. Kardeşi olay yerinde hayatını kaybetti, kadın ise hastaneye kaldırıldı. Maalesef konteyner kentlerde ciddi güvenlik zafiyetleri var.”   Sorunlar büyüyor…   Depremin üzerinden yaklaşık iki yıl geçmesine rağmen şiddetin giderek arttığını belirten Zerrin Altınöz, yaşanan sorunların en aza indirgenmesi için neler yapılması gerektiğini de şu şekilde anlattı: "Maalesef depremin üzerinden iki yıl geçti ancak aile içi şiddet giderek artıyor. Bunu tespit ettik. Sayısal veri veremiyorum çünkü bu verilere biz de ulaşamıyoruz. Ancak komisyonumuzun yaptığı çalışmalar ve diğer kurumlarla gerçekleştirdiğimiz koordinasyon toplantılarında, aile içi şiddet vakalarının arttığı ve özellikle kadına yönelik şiddetin yükseldiği konusunda hepimiz hemfikiriz. Buradaki insanların daha yaşanabilir alanlara ihtiyacı var. İşe ihtiyacı var. Ekonomik sorunların çözülmesi gerekiyor. Bunun yanı sıra 6284 sayılı yasanın etkin bir şekilde uygulanması şart. Bu noktada emniyet güçlerine ve mahkemelere de büyük görev düşüyor.   Şehir yeniden inşa edilmeli   Şehrin bir an önce yeniden inşa edilmesi gerekiyor ancak bunun yakın zamanda mümkün görünmediğini söyleyebilirim. Sürecin çok uzun süreceği belli. Çünkü yıkımlar hâlâ devam ediyor ve insanlar hâlâ konteyner kentlerde yaşamak zorunda kalıyor. Biz de elimizden geldiğince kadınlara farkındalık eğitimleri vermeye devam ediyoruz.”