Raziye Öztürk: Tecrit sürüyor, mücadele devam etmeli 2024-11-18 09:12:51   Rozerin Gültekin   İSTANBUL - Asrın Hukuk Bürosu avukatı Raziye Öztürk, İmralı’da derinleşen tecrit uygulamalarına ve medyada avukat görüşmesi yapılacağına dair çıkan haberlere ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, "Tecrit hala devam ediyor. Tecrit kırıldı algısı yaratılmaya çalışıldı ama belirttiğimiz gibi bu bir algıdan ibaret ve bizim bu konuda mücadelemizi ısrarla sürdürmemiz gerekiyor. Ayrıca, muhatapların avukat görüşmesi yapılabileceğine dair bize ilettiği bir bilgi söz konusu değil" dedi.   İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile tutsaklar Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit devam ediyor. Abdullah Öcalan, 43 aylık mutlak tecridin ardından 23 Ekim'de yeğeni Ömer Öcalan ile aile görüşü gerçekleştirdi. Abdullah Öcalan, "Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim” mesajı verdi. Söz konusu görüşmenin ardından Abdullah Öcalan’a yeni bir 3 aylık "disiplin cezası" verildiği ortaya çıktı.    Asrın Hukuk Bürosu avukatı Raziye Öztürk, son gelişen sürece dair değerlendirmelerde bulundu.   ‘Tecrit hala devam ediyor mücadelemizi sürdürmemiz gerekiyor’   İmralı’da Abdullah Öcalan ile 43 ay sonra bir aile görüşü gerçekleşmesiyle beraber toplumda tecrit kırılmış algısı yaratılmaya çalışılmasına ve bunun aksine tecridin derinleştiriliyor olmasına dair değerlendirmelerde bulunan Raziye Öztürk, “Tecrit sadece haber alamama durumu ile gelişen bir durum değil. Tecrit 99 yılından bu yana var olan bir durum. 2015 yılına kadar bu tecrit olarak ifade edilirken 2015 yılından sonra var olan durum farklı bir boyuta evrilmiş ve Sayın Öcalan'ın da ifade ettiği üzere mutlak tecrit halini almıştır. 25 Mart 2021 tarihli telefon görüşmesinden sonra ise var olan durum tecritten de öte haber alamamaya dönüşmüştür. Hali hazırda bu tecrit durumu devam ediyor. 23 Ekim tarihinde Sayın Ömer Öcalan'ın bir ziyaret durumu söz konusu oldu ama diğer hiçbir hakkı tesis edilmiş durumda değil. İmralı ada hapishanesi zaten sadece fiziki koşulları itibariyle dahi tecrit durumundadır. Çünkü havadan, karadan, denizden ulaşımın yasak olduğu, dışarıya dair hiçbir sesin olmadığı bir alan. Sayın Öcalan'la beraberinde 3 kişi daha bu tecrit koşullarında tutuluyor. İçeride birbirleriyle görüşme durumları var mı, varsa ne kadar süre görüşebiliyorlar bilmiyoruz. CPT 2019 yılındaki ziyaretine dair raporda spor gibi etkinlikle beraber haftada toplam 5 saat görebilme durumlarının olduğunu belirtmişti. Daha önceki dönemlerde de CPT oraya gittiğinde zaten fiziki koşulların ağır olduğunu dolayısıyla yasal olan haklarının da ötesinde kolaylıkların sağlanması gerektiğini belirtmişti. Ama İmralı’da bırakın bunu yerine getirmesini yasal olan hakları da hiçbir zaman verilmedi. Çok uzun zamandır zaten Avukat görüşü söz konusu değil. 2011 yılından 2019 yılına kadar 8 yıl boyunca avukat görüşü olmadı. 2019 yılında 5 kerelik avukat görüşmesi söz konusu oldu ve biz 2019 yılından bu yana avukat görüşü gerçekleştiremiyoruz. Keza aile görüşü de çok sınırlı sayıda oldu. Sayın Öcalan 25 yıllık süreç boyunca sadece iki kez telefonla ailesiyle görüşebildi o da çok kısıtlı koşullarda oldu. Mektup konusunda da benzeri durumlar söz konusu. Çok uzun zamandır bizim gönderdiğimiz mektupların oraya ulaşıp ulaşmadığını bilmiyoruz oradan gelen hiçbir mektup da yok yani dışarıyla bağlantıları tümüyle engellenmiş durumda. Sayın Ömer Öcalan’ın görüşmesi sonrasında da yasaklar devam etti. Bir disiplin cezası söz konusu oldu. Tecrit hala devam ediyor. Tecrit kırıldı algısı yaratılmaya çalışıldı ama belirttiğimiz gibi bu bir algıdan ibaret ve bizim bu konuda mücadelemizi ısrarla sürdürmemiz gerekiyor. Yaklaşık 4 yıl sonra yapılan bir aile görüşmesi toplumu pasifize etmemeli,  mücadele konusunda asla geri durulmamalı” dedi.    ‘Sayın Öcalan 93’ten bu yana barışta ısrarcı’   Abdullah Öcalan’ın gerçekleşen görüşmede “Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden siyasi ve hukuki zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim” şeklindeki değerlendirmesine ilişkin konuşan Raziye Öztürk, “Sayın Öcalan'ın görüşmede belirttiği husus Sayın Öcalan'ın İmralı duruşunun devam ettiğini gösteriyor. İmralı duruşu Sayın Öcalan'ın 93'ten beri demokratik çözüm, onurlu bir barış çerçevesinde sürdürdüğü çabaların çeşitli yollarla engellenmeye çalışılmasına karşın çabalarını ısrarla sürdürmesi ve barış çizgisinde ilerlemesi anlamına geliyor. Bu duruşundan taviz vermedi. 2019 yılında yapmış olduğu avukat görüşmesinde de sorunu bir hafta içinde çözebileceğini ama bunun karşısında rasyonel bir devlet aklının, çözüme istekli bir devlet aklının olması gerektiğini belirtmişti. Tabii bir karşılık bulmamıştı ve çatışma, şiddet ortamı Sayın Öcalan’ın da dediği gibi daha da derinleşen bir duruma gelmişti. Sayın Öcalan’ın 93'ten beri bu meseleyi demokratik yollarla, siyaset, hukuk zemininde çözme arayışı var, bunu sürdürüyor. Bundan hiçbir aşamada ne olursa olsun taviz vermiş durumda değil bu yönlü çabalarını sürdürüyor. Son görüşmesinden de Sayın Öcalan’ın o çizgisini koruduğunu görüyoruz. Yani Sayın Öcalan'ın da belirttiği gibi rasyonel bir devlet aklına ihtiyaç var. Toplum açısından da bakıldığında çok daha büyük ve ciddi bir mücadelenin yaratılması gerekiyor. Sayın Öcalan barışçıl rolünü oynayabileceğini defalarca kez ifade etti ama Sayın Öcalan’ın bu rolünü oynayabilmesi için koşullarının oluşması gerekiyor. Sağlık koşullarının, özgürlük koşullarının sağlanması gerekiyor. Tecrit ortamında bu barış ortamını inşa edilmesi mümkün değil” şeklinde konuştu.   ‘Sahte muhataplar yaratılma söz konusu oldu ama halk Sayın Öcalan’ı işaret etti’   Siyasi alan başta olmak üzere her alandan muhatabın Abdullah Öcalan olduğu yönünde ifadelerin dile getirilmesine değinen Raziye Öztürk, “Biz uzun yıllardır bu meselelerin çözümünde esas muhatabın Sayın Öcalan olduğunu ifade etmiştik. Bu muhataplık durumu bir gerçekliğin karşılığıdır. Kürt toplumunun büyük ve önemli bir bölümü Sayın Öcalan’ı kendi iradesinin temsili olarak görüyor. Avrupa Konseyi’ne sunulan milyonlarca imza var yine Türkiye içerisinde de toplanan imzalar söz konusu, çeşitli hak ve hukuk kurumlarının Sayın Öcalan’ın muhataplığını ısrarla vurgulama durumları oldu. Bu sadece Türkiye boyutuyla da kalmadı aynı zamanda dünyanın dört bir yanında kampanyalar düzenlendi. Bu kampanyaya da sadece Kürtler değil, Orta Doğu halkları, Avrupalı dostlar dahil oldu hatta onların öncülük ettiği süreçler söz konusu oldu ve bunlar sürdürülüyor. Sahte muhataplar yaratılma durumları söz konusu oldu ama sonuç itibariyle halk; irade olarak temsilci olarak bu meselenin çözümünde temel aktör olarak Sayın Öcalan’ı işaret etti. Bu meseleye ilişkin akılcı çözümler getiren statik yaklaşmayan, değişimler karşısında buna uygun öneriler geliştiren toplumsal bunalıma karşı da çözümler geliştirecek projeleri olan tek kişi konumundadır Sayın Öcalan. Bizim nazarımızda zaten esas muhatap Sayın Öcalan’dı ama devlet tarafından da bu durum bir kez daha teyit edildi” dedi.   Görüşlerin önündeki keyfi kararlar    Raziye Öztürk, Ömer Öcalan’ın 23 Ekim’de gerçekleşen görüşmesinin ardından ortaya çıkan hukuki ve keyfi uygulamalara dikkat çekerek, aile görüşünün 16 Ekim’de verilen 3 aylık “disiplin cezası” gerekçe gösterilerek engellendiğini belirtti. Raziye Öztürk, cezanın görüşmeden önce verilmiş olmasına rağmen aile ziyaretinin gerçekleştirilmesine izin verilmesinin, sürecin hukuk dışı bir şekilde yönetildiğini ortaya koyduğunu vurguladı. Bu tür uygulamaların, mevcut tecrit politikalarını sadece meşrulaştırma amacı taşıdığını ve mücadele kararlılığının daha da artırılması gerektiğini söyleyen Raziye Öztürk, “İmralı’nın kendine özgü bir yapısı söz konusu. İmralı’da hukuk, kanun yok,  siyasete göre bir yönetim söz konusu. İmralı’nın keyfi durumunu sadece bu disiplin cezası ortaya koymuyor, CPT tarafından dahi birçok kez ifade edilmiş bir gerçeklik var ortada. En basitinden; Sayın Öcalan’ın ve diğer müvekkillerimizin spor hakkının 25 dakikasını spor yaparak geriye kalan 20 dakikasını muhabbet ederek geçirmesinden dolayı ayrı ayrı ceza verildiğini öğrenmiştik. CPT raporunda bu konuya ilişkin değerlendirmesinde diyor ki ‘madem spor hakkına dair bir ihlal durumu söz konusu sporu engellemeniz gerekiyor, aile görüşünü değil. Ceza gerekçeleriniz aldatıcı, inandırıcılıktan uzak.’ Yine Birleşmiş Milletler nezdinde alınmış tedbir kararı var, hiçbir engellemeye yer bırakmaksızın aile ve avukat görüşünün sağlanması gerektiğini belirtti. Ama alınan tedbir kararına rağmen keyfi bir biçimde bu karara uyulmuyor. Yani aslında İmralı nezdinde verilen kararların politik kararlar olduğu hukuki, yasal meşru hiçbir dayanağının olmadığı defalarca kez teyit edilmiş bir durum. Dolayısıyla oradaki keyfi rejim açısından disiplin cezası uygulamada olduğu halde görüşme gerçekleşmesi vesaire değerlendirme kapsamına alınan,  gözetilen bir durum değil. Zaten bir bütün olarak disiplin cezaları meşru ve yasal değil. Sistematik yasaklara son verilmesi gerekiyor.2016 yılından bu yana disiplin cezalarıyla sistematik olarak görüşler hiçbir dayanağı olmadan engelleniyor ki biz karar dayanağını dahi göremiyoruz. Kendilerince yasal kılıf bulma durumu söz konusu ama kılıf dahi artık oradaki hukuksuzluğu örtmeye yetmiyor,  gerçekliğin üzeri örtülemiyor ” ifadelerini kullandı.    Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Türkiye’ye karşı tavrı    AİHM’in, “Umut hakkı”na dair 18 Mart 2014'te "ihlal" kararı vermesine rağmen Türkiye’nin 10 yıldır adım atmamasının en temel nedeninin Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Türkiye’ye karşı etkili adım atmamasından kaynaklandığını belirten Raziye Öztürk, “Sayın Öcalan'la ilgili verilmiş olan ölünceye kadar hapiste kalır ibaresinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3’ncü maddesine yani işkence yasağına aykırı olduğu ifade edildi. Siz kimseyi ömür boyu hapiste tutamazsınız o kişiye bir daha çıkacağına dair bir umut vermeniz gerekiyor denildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına rağmen Türkiye hiçbir şekilde harekete geçmedi yani işkence yasağına aykırı olarak ifade edilen bir durum 10 yıl boyunca sürece yayıldı ve bundan binlerce insan etkilendi, etkilenmeye de devam ediyor. Türkiye'nin bu konuda bu kadar rahat davranmasının en önemli nedenlerinden bir tanesi de aslında Bakanlar Komitesinin tavrı ve yaklaşımıdır. Çünkü bu karar sonrası Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Türkiye'nin düzenlemeler yapması için resen harekete geçerek en hızlı şekilde adım atması gerekiyordu. Avrupa Konseyi’nin kendi içindeki organlar işkenceye hiçbir şekilde tolerans tanınamaz diyor yani savaş, olağanüstü haller dahil olmak üzere işkenceye tolerans tanınamaz diyor. Bu kadar keskin sınırlar çizilmişken bu kadar zaman sonra gündeme alınması ve hala daha etkili bir adım atılmamış olması ciddi bir problemdir. Zamanında etkili adımlar atılmış olsaydı bu meselenin çözümünde de ciddi bir rol alacaktı ama maalesef ki çözümsüzlük üzerine kurulu bir anlayış söz konusu olduğu için bu politik tavırlarını sürdürüyorlar” şeklinde konuştu.   ‘Sayın Öcalan'ın özgürlük zamanı kesinlikle gelmiş ve geçiyor’   Raziye Öztürk, Umut Hakkı’nın sağlanması için atılması gereken adımları dile getirerek, “Yasal mekanizmaların oluşturulması gerekiyor. AİHM kararına göre bu mekanizma ile bir kişinin toplum açısından hala tehlikeli olup olmadığı değerlendirmesi yapılarak tahliye durumu görüşülecek.  Bu durumu değerlendirecek mekanizmaların kurulması için yine yasal düzenlemelere ihtiyaç var, bu meclisin görevi. Yine kanunlarda düzenlenmiş olan ölünceye kadar hapiste kalır ibarelerinin ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor ama bu aşamaya kadar bu gerçekleşmedi. Sayın Öcalan açısından baktığımızda Sayın Öcalan'ın özgürlük zamanı kesinlikle gelmiş ve geçiyor. Yasal bir değerlendirme mekanizması kurulması durumunda dahi Sayın Öcalan'ın toplum için tehlike teşkil edecek bir pozisyonu hiçbir zaman olmadığından ve bunun aksine 93 yılından bu yana daima barışa yönelik çabalarından ötürü olumsuz bir değerlendirme yapılması mümkün olmayacaktır. Toplum için tehlike değil tam tersine toplumun barışını ve barış umudunu inşa eden Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü gerekiyor” diye belirtti.   ‘Muhataplarının avukat görüşüne dair bizzat bize ilettiği bilgi yok’   Raziye Öztürk, son olarak medyada avukat görüşü gerçekleşeceğine dair haberlerin paylaşılmasına dair şu aktarımda bulundu: “Maalesef ki avukat hakkı gibi yasal, meşru herkesin kullanabildiği bir hakkın dahi böylesi bir haber konusu olarak yayılması bile hukuken ve ahlaken içler acısıdır. Bu tecridin büyüklüğünü ortaya koyan bir durumdur. Avukat görüşünün bir nimetmiş gibi sunulması tecridin büyüklüğü ile ilgili bir durum. Sayın Öcalan’ın normalde mesai saatleri içerisinde avukatlarını görme hakkı var ama bu hakkı engelleniyor. Biz başvurularımızı sürdürüyoruz. Bu aşamaya kadar başvurularımıza yanıt verilmiş değil, muhatapların görüşme yapılabileceğine dair bizzat bize ilettiği bir bilgi de söz konusu olmadı. Ama tabii ki beklentimiz hukuki olanın, yasal olanın yerine getirilerek bizim müvekkillerimizle görüşebilmemizin sağlanması yönündedir.”