16 Kasım Köln mitingine çağrı: Talebimiz özgürlük 2024-11-12 09:04:57   Melek Avcı   ANKARA - TJK-E Sözcüsü Ayten Kaplan, 16 Kasım’da Köln’de yapılacak mitinge katılım çağrısı yaparken, yeni süreçte Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne PKK Lideri Abdullah Öcalan için 1 milyona ulaşacak kartpostal gönderilmesinin hedeflendiğini söyledi.     Türkiye’de iktidar tarafından ortaya atılan “el”, “süreç” gibi tartışmalar sürerken, bir yandan Kürtlerin iradesiyle seçilen belediyelere kayyım atamaları, yapılan açıklamaların bir zemini olmadığını halka düşündürttü. Tecrit hala sürerken yapılan kısıtlı tek bir aile görüşü ve ardından gelen disiplin cezaları da keza “süreç” adlandırmasını mümkün kılmıyor.   10 Ekim 2023 tarihinde Kürt halkının dostları tarafından başlatılan “PKK Lideri Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa siyasi çözüm” kampanyası, tüm bu tartışmalar karşısında hız kesmeden devam ediyor. Kampanya kapsamında bugüne kadar birçok etkinlik gerçekleştirildi ve ikinci yılında da Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için çağrılar sürecek. Bununla birlikte, 16 Kasım’da Avrupa çapında Köln’de büyük bir miting gerçekleştirilecek.    Avrupa Kürt Kadın Hareketi (TJK-E) Sözcüsü Ayten Kaplan, yeni planlamaları ve iktidarın “süreç” diye nitelendirdiği tartışmaları değerlendirdi.    ‘16 Kasım’da talebimiz özgürlük’    Farklı etkinliklerle kampanyanın ikinci yılında da devam ettiğini söyleyen Ayten Kaplan, geride bırakılan yılda kitlesel olarak birçok etkinliğe imza atıldığını hatırlattı. Ayten Kaplan, “Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin aldığı kararla hamle bir noktaya taşındı, ama alınan kararın tecrit olduğu, Önderliğin durumunu düzeltmek ve tecridi kaldırmak için hem avukatları hem de aile ziyareti koşullarını yaratmak için Türkiye’nin önüne belli bir görev koydular. Ancak Eylül 2025’e kadar tanınan bir yıllık zaman, bizim açımızdan çok uzun ve bu anlamda 16 Kasım’da Köln’de yapacağımız miting ile bunu protesto ediyoruz. Talebimiz, Önderliğin özgürlüğü ve koşulların zamana yayılmaması; acilen harekete geçilmesi yönünde olacak” dedi.   Verilen mesaj net    PKK Lideri Abdullah Öcalan ile yapılan aile görüşmesine değinen Ayten Kaplan, “Önderliğin ‘tecrit devam ediyor’ söylemi, Türkiye’de ortaya atılan ‘barış’ tartışmalarına da bir cevap oldu. Kendisini muhatap gördüğünü ve hem fiziki hem de teorik düzeyde hazır olduğunu da belirtmişti. Tabii ki bizler ve halkımız bu mesajı aldı, ama şunu da ortaya koyuyor: Devlet tarafından tek taraflı ‘barış’ tartışmalarının olduğu bir ortamda, devletin barış için talepleri de var. Tek taraflı tartışan, kendisine göre bir format sunan anlayış kesinlikle kabul edilmez; eğer gerçekten bir barış süreci olacaksa bunun muhatabı bellidir. Muhatabını doğrudan ele almaları gerekiyor, ama aynı zamanda bunun koşullarını yasal ve hukuksal mevzuatla yaratmaları gerekiyor. Yani ‘hadi şunu yap, kürsüde konuş, siyaset yaparsın’ mantığının içini doldurmuyorlar çünkü bunun toplumsal, kültürel, sosyal, hukuksal ve siyasi bir ayağı var. Asıl bunun koşullarını yaratacak olan siyasi zemindir; parlamento, iktidar gelir, projesini sunar, karar üzerine işlemler başlar” ifadelerini kullandı.   Özgür ve eşit koşullarda barış    Tek taraflı barış sürecinin Kürtleri kapsamayan bir yerde olduğunu söyleyen Ayten Kaplan, Köln mitinginin vereceği özgürlük mesajının bu süreçte önemli olduğunu vurguladı. Ayten Kaplan, “Ancak, bu süreç çok uzak bir yaklaşımla yürütüldüğü için kendilerince sundukları ‘barış talebi’ tek taraflı ve Kürt halkını kapsamayan, Kürt halkının görüşünü almayan bir şekilde yürütülmek isteniyor; uzatılan elin ise daha çok teslimiyet amacıyla uzatıldığına inanıyoruz. Bu açıdan kararımız net. Kürt halkı olarak, bu ancak eşit koşullarda ve Önderliğin özgürlüğü üzerinden mümkün olur; koşulları yaratarak özgür bir ortamda bu sürecin yürütülebileceğini düşünüyoruz. Bu açıdan 16 Kasım mitingi bunu ifade ediyor” diye konuştu.   AK Sekreterine 1 milyon mektup     Hâlâ süren tecride karşı, özgürleşme sağlanmadan eylemlerin devam edeceğini ifade eden Ayten Kaplan, yeni planlamalarını şu sözlerle dile getirdi: “Kadın hareketi olarak başlattığımız bir kartpostal ve mektup gönderme kampanyamız var. Bu kampanya, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne yöneliktir. Aciliyetin göz önünde bulundurularak Önderliğimizin koşullarının en kısa zamanda düzeltilmesi için harekete geçmelerini talep ediyoruz. Bu mektuplarla da bunu rica ediyoruz. 1 milyon demiştik; posta kutularına atılacak mektuplarla birlikte kartpostallar için, hem dayanışma içinde olduğumuz insanların bizi desteklemelerini hem de kendilerinin de talepleri olarak Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne kartpostallar göndermelerini rica ediyoruz. Bulunduğumuz ülkelerdeki halkın desteğini almalıyız ama aynı zamanda Kürt kitlesi ve kadınlar olarak kendi halkımızın da kartpostalları gönderme hazırlıkları başlamıştır. Her ülke, kendi koşullarına göre belirlediği bir tarihte bu çalışmanın başlangıcını yapacak.”    ‘Süreç halk tarafından iyi izlenmelidir’   Mevcut durumda Türkiye’nin bir çözüm sunmadığını söyleyen Ayten Kaplan, “Hem ülkedeki gelişmelere hem de Önderliğin durumuna baktığımızda, önümüzde yoğun bir çalışma süreci duruyor, çünkü devletin hâlâ Kürt soykırımı ve Kürtleri iradesizleştirme üzerinden yürüttüğü bir politikası var. Bir yandan saldırıyor, bir yandan barış istiyor. İnsanların kendi oylarıyla, irade beyanıyla seçtiği belediyelere kayyım atayarak bunu yapmaya çalışıyor. Buradan ortaya çıkan gerçek, özellikle Türk devletinin ciddi bir barış çözümü olmadığıdır ve Kürt halkı olarak, özellikle kadınlar olarak bu süreci iyi izlemek, anında harekete geçmek ve bizim, kadınların ve Kürt halkının ortaya çıkardığı tüm değerleri korumak için elimizden geleni yaparak bu duruma karşı durmalıyız. Eğer gerçekten bir barış olacaksa, bunun eşit düzeyde olması gerektiğine inanıyoruz” ifadelerini kullandı.    ‘Açıklamaların hepsinin içi boş’   Orta Doğu’da derinleşen savaş ve bu eksende uluslararası arenadan Türkiye’nin dışlanması üzerine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bir çözümü olmadığını belirten Ayten Kaplan, bu yüzden Kürtlere “el uzatıldığı” değerlendirmesini yaptı.  Ayten Kaplan şöyle konuştu: “Erdoğan şunu biliyor: Kürtleri yanına çekmediği sürece, Orta Doğu yeniden dizayn edilirken kendisinin de bir rolü olmayacak. Bu açıdan çıkar peşinde; kendi çıkarı doğrultusunda Kürtlere ‘el uzatıyor’ ama geçmişe ve son zamanlardaki açıklamalara bakıldığında bunların hepsinin içi boş. Erdoğan, ‘uzatılmış bir el var, onu sımsıkı tutun’ diyor; birdenbire Kürtler kurucu üyeler olarak görünüyor ve dillendiriliyor, ama aynı zamanda ‘tek bayrağın gölgesinde birlikte yaşayalım’ diyor. Bu ‘birlikte gölgede olma’ aslında Kürt olarak kimliğini, kültürel ve toplumsal varlığını reddetmendir. Eşit düzeyde tutulmayan, farklılıkları zenginlik olarak görmeyen ve bu birlikteliği demokratik hoşgörüyle karşılamayan bir anlayış olduğu ortada. Türkiye’nin bu konuda kat etmesi gereken hayli bir yol var.    Talepsiz bir barış süreci olamaz   Son 20 yılda, özellikle faşizmin dikte edildiği, dil ve üslupta dışlayıcı ve ötekileştirici bir söylem kullanılarak, halkta toplumsal bir algı oluşturulmadan; birbiriyle uzlaşan, birbirini affeden ve ortaklaşan bir halk yapılanması yaratılmadan, birdenbire ‘barış eli’ uzatılması ilginç geliyor. Kürtler bu açıdan dersini almıştır; dikkatli ve talepleriyle hareket ederler. Talepsiz bir barış süreci olmaz; bu karşılıklı bir süreçtir. Önce toplumla tartışılmalıdır; akil insanları bir araya getirme, farklı çevreleri ortaklaştırma, gerekirse farklı ülkelerin aracı olması gibi birçok yöntem mevcut. Ancak burada farklı şeyler yaratılmak isteniyor; bunlar görülmediği sürece, tek taraflı ‘gel, kendi hareketini feshet ama kürsü senin olsun, konuş’ gibi anlık hareketler, vahim sonuçlara yol açar. Halk olarak çok dikkatli olmamız gerekiyor, çünkü mevcut durumda halkı karşı karşıya getiren, ötekileştiren bir algı var; tartışmalar sonrasında sosyal medyaya baktığımızda halk buna hazır değil. Bu adımı atacak noktada değiliz; tersine, kimliğini koruyan ve bunu daha da derinleştiren bir Türk toplumu ile karşı karşıya kalıyoruz. Olay ve olguları anlamayan, daha çok duygularla hareket eden ve şimdiye kadar algı üzerinden propaganda yapılan bir halkla, istediğiniz kadar ‘barış’ desek de bunu belirli bir temele oturtamayız çünkü önce zemini yaratılmalıdır.”