'Erkek devlet şiddetine karşı direniş sürüyor' 2024-09-12 09:04:24       WAN – HDP eski Milletvekili Tuğba Hezer, kadınların erkek devlet şiddetine hapsedilmek istendiğini söyledi. Tuğba, “Ölüm pahasına direnişin kazanımlarını Türkiye’ye, Türkiye’deki bütün kadınlara ve devlete gösterdiler. Erkek devlet, şiddetin bütün mekanizmalarının Kürt kadınlar için bir karşılığı olmadığını, ne yaparlarsa yapsınlar bunun sonuçsuz kalacağını gördüler” dedi.   Erkek devlet şiddeti her geçen gün şiddet sistematiğini bir üst seviyeye taşıyor. Özellikle Kurdistan’da ardı arkası kesilmeyen üniformalı taciz ve şiddet iktidarın erkek aklını gözler önüne seriyor. Erkek-devlet, kadın bedenine ve kadınlara yapılan saldırılarla varlığını sürdürmeye devam ederken, kadınların ise bu saldırılara karşı direnişi sürüyor.     Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eski Wan Milletvekili Tuğba Hezer, erkek devlet şiddetinin boyutlarını değerlendirdi.     ‘Her kadının maruz bırakıldığı bir şiddet söz konusu’   Erkek devlet şiddetinin dünyanın her yerinde olduğunu belirten Tuğba, şiddetin Kurdistan’da daha belirgin olduğunu ifade etti. Şiddetin, kapitalist sistemin bir dayanağı olduğunu ve ulus devletler üzerinden örgütlü bir şekilde uygulandığını dile getiren Tuğba, “Anayasadan, eğitim sistemlerine, medyadan, siyasi tutumlara ve temsiliyet alanlarına hatta aileye ve toplumun en küçük iktidar alanına kadar örgütlenmiş durumdalar. Sadece Kurdistan’daki kadınların Kürt oldukları için gördüğü bir şiddetle sınırlı değil. Türkiye’de yaşayan, nefes alan her kadının karşılaştığı ve maruz bırakıldığı bir şiddet söz konusu. Eğitimden, çalışma alanlarına ve yasalara kadar bir eşitsizlik var. Eğitim sistemi üzerinden çocuklara yerleştirilmeye çalışılan erkek egemen zihniyeti, medya diline kadar yansıyınca, iktidarların istediği sistem dört dörtlük ilerliyor” dedi.   ‘Kürt kadınlara yönelik şiddet sistematik’   Tuğba, Kurdistan’da ulus devletin milliyetçi ve faşist saiklerle Kürt kadınlara yönelik şiddeti katbekat artırdığının altını çizdi. Tuğba, “Devlet, yasalarıyla, polis şiddetiyle, siyasi alanla, medyayla ve her alandaki şiddeti Kurdistan’da sistematik olarak Kürt kadınlar üzerinden uyguluyor. Bu şiddet, yeri geldiğinde kayıt dışı gözaltılarla, yeri geldiğinde kayıtlı gözaltılarla uygulanıyor” şeklinde konuştu.   ‘Kürt kadınların yaşadıkları vicdani bir tepki yaratmıyor’   Mûş’un Gimgim (Varto) ilçesinde 2015 senesinde hayatını kaybeden Ekin Wan’ın (Kevser Eltürk) cansız bedeninin teşhir edilmesini hatırlatan Tuğba, “İpek Er’in yaşadıkları da bir örnektir. Maalesef Kürt kadınların yaşadıkları Türkiye’de vicdani bir tepki yaratmıyor. Cezayla karşı karşıya kalan ise Uzman Çavuş Musa Orhan değil, bunu kabul etmeyen kadınlar oldu. Kürt kadınlar ve Türkiye’deki kadın hareketi bu saldırılara dair tepkilerini ortaya koyuyor ama devlet kendi kodlarını sürdürüyor. Devlet için Kürt kadınların varlığı aslında pek çok yönüyle tehlikeli bir durum. Çünkü bahsettiğimiz ulus devlet kendisini ataerkil olarak kodlamış. Bu kodların içinde kadın özgürlüğünün olmaması gerekir, bu kodların dağılmaması gerekir. Aynı zamanda bu ulus devlet kendisini tekçi olarak kodlamış, dolayısıyla bunun aksine yapılan her şeyi tehlikeli ve zararlı olarak görüyor. Milli bir mesele olarak görüyor” ifadelerini kullandı.   ‘Ölüm pahasına direnmek’   Kürt halkını özgürleştirmek için en dinamik ve en güçlü damarın Kürt kadınlar olduğuna dikkat çeken Tuğba, “Bu damarı kesmek, zayıflatmak istiyorlar” dedi. Kürt kadınların mücadelesinin Türkiye’deki kadınlara cesaret verdiğini belirten Tuğba, “Çünkü ölüm pahasına direnmekten bahsediyoruz. Ölüm pahasına direnişin kazanımlarını Türkiye’ye, Türkiye’deki bütün kadınlara ve devlete gösterdiler. Erkek-devlet, şiddetin bütün mekanizmalarının Kürt kadınlar için bir karşılığı olmadığını, ne yaparlarsa yapsınlar bunun sonuçsuz kalacağını gördüler. Devlet bu nedenle saldırılarını arttırdı. Ekin Wan’a yapılanlarda devlet kendi kodlarındaki kadının yerini ortaya koydu ve yine Ekin Wan üzerinden Kürt halkına ve Kürt kadınlara bir mesaj vermek istedi. Verilmek istenen mesaj çok boyutlu ele alınabilir ama aslında kendi zihniyetinde bulunan kadına bakış açısını Ekin Wan üzerinden göstererek kadınlara geri adım attırmak istedi. Ekin Wan’ın bedeninin teşhir edildiği yerde bulunan erkek üniformalı değildi, devletin üniformasız temsilcisiydi. Aradan birkaç ay geçmeden Cizre’de yine bir kadının bedeni teşhir edildi bu defa orada duran erkek üniformalıydı. Devlet saldırılarını her geçen gün daha resmi bir şekilde üstleniyor” diye konuştu.   ‘Genç kadınlar üniformalılar tarafından tuzağa çekiliyor’   Tuğba, devletin saldırılarını Kürt kadınlar başta olmak üzere bütün kadınlara yönelik bir saldırı olduğuna dikkat çekerek, “Yeri geldiğinde üniformalının bir kadına yönelik taciziyle karşılaşıyoruz. Yeri geldiğinde ise genç Kürt kadınlarını evlilik, aşk vaadiyle tuzağa çekip onların görüntülerini alarak bu istismarı, cinsel şiddeti sürdürüyor veya fuhuşa zorluyor. Bunların hepsi kayıt altına alınmış olan örneklerdir. Yeri geliyor Hakkari’nin Çukurca ilçesinde olduğu gibi bir fuhuş şebekesi kurabiliyorlar. Şantaj yöntemleriyle bunları yapıyorlar. İpek Er’in yaşadığı da bunun gibiydi, Şırnak’ta yaşanan buydu. Ve devlet ‘ben gücüm her şeyi yapmam mubah’ diyor” dedi.   ‘Sınır Ekin Wan’dı’   Kurdistan’a bir sömürge anlayışıyla yaklaşıldığını ifade eden Tuğba, Kürt kadınlara klasikleşmiş bir ganimet anlayışıyla bakıldığına işaret etti. Tuğba, üniformalıların kadınlara yönelik tacizlerinin devletin nazarında bir suç olmadığı ve tepki verilmemesi gerektiğine inandıklarını belirterek, “Ama halk bu yaklaşıma gereken cevabı verdi. Özsavunmanın ne kadar hayati olduğunu böylece bir kez daha görmüş olduk. Konu Kürtler olduktan sonra devletin yanında olup olmamasının da bir önemi yok. Devlet nazarında aynı. Devlet erkek egemen aklıyla bu şiddeti sürdürmek isterken, Kürt kadınları sindirip, geri adım attırmayı düşünürken, aynı zamanda bunu bütün Kürt halkına da yaymak istiyor. Yapabileceklerinin sınırlarını göstermek istiyor. 2015’ten sonraki süreçten sonra sınır Ekin Wan’dı. Devlet Ekin Wan’la Kürtlere karşı verdiği savaşta ne kadar ahlaksız bir aşamaya gelebileceğini göstermiş oldu. Ondan sonraki sürçlerde bunu sürdürebileceğini düşündü” şeklinde konuştu.   ‘Kadını erkek devlet şiddetine hapsetmek istedi’   Tuğba, örgütlü kadın yapılarının hedef alındığını kaydederek, baskı, gözaltı ve tutuklamalarla örgütlü kadınların pasifize edilmeye çalışıldığına değindi. Tuğba, örgütlü kadınların ulaşabileceği diğer kadınların da susturulmaya çalışıldığını ifade ederek, “Şu an hapishanelere baktığımız zaman bunu çok rahat görebiliriz. Kürt siyasal temsiliyetinin bütün kademelerinden kadınlar var orada. Sadece bununla da kalmadı 2015 sonrası bütün kadın temsiliyetlerini OHAL ve Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) hedef aldılar. Kadın kurumlarını ortadan kaldırıp kadın sığınma evlerini kapattılar. Yani kadını çaresiz, mahkum, erkek devlet şiddetine hapsetmek istediler. Yetmedi İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiler. İstanbul Sözleşmesi”nden çekilerek bu defa sadece Kürt kadınları değil, bütün kadınları bir çatı altına almaya çalıştı” sözlerini kaydetti.   ‘Paradigma en yerelden İmralı’ya kadar bir bütündür’   Devletin, devlet aklının, AKP-MHP ittifakının, isimleri değişse de tüm iktidarların Kürtlerin özgürlük mücadelesini büyük bir tehlike olarak göreceğinin altını çizen Tuğba son olarak şöyle konuştu: “Ulus devletin ataerkil, tekçi kodlarına karşı çıkmasından dolayı bir tehlike olarak görülüyor. Özellikle Kürt Kadın Hareketi ve Kürtlerin özgürlük mücadelesinin demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmayı Kürdistan’dan başlayarak Türkiye’nin bütün topraklarına tohum gibi serpmeye başlaması onlar için durumu alarm verici bir noktaya getirdi. Paradigma en yerelden İmralı’ya kadar bir bütündür.”