Anna Camposompiero: Öcalan hedef çünkü sesi Türkiye sınırları dışında da duyuluyor 2024-06-18 09:01:01       Melek Avcı   ANKARA- PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununun siyasi çözümü için başlatılan uluslararası kampanyanın İtalya temsilcisi olan Anna Bruna Camposampiero, “Sayın Öcalan hedef haline geldi çünkü sesi Türkiye sınırları dışında bile duyulabiliyor” dedi.   Avrupa çapında yürütülen “Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa siyasi çözüm” kampanyası yayılarak sürdürülüyor. Dünyanın dört bir yanından kampanya katılımcıları PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın, savaş çıkmazındaki dünya için tek seçenek olduğunu vurgulayarak fiziki özgürlük talebini dile getiriyor.    Kampanyanın İtalya ayağında yer alan ve sendikal faaliyetler yürüten aktivist Anna Bruna Camposampiero JINNEWS’e değerlendirmelerde bulundu.   ‘Sayın Öcalan’ın haklarını talep etmeye devam edeceğiz’   “Öcalan'a özgürlük, Kürt sorununa siyasi çözüm” adlı uluslararası kampanyanın toplantılarına katıldığını dile getiren Anna, “Sayın Abdullah Öcalan'ın maruz kaldığı tecridin kırılması için sahada çeşitli girişimlerde bulundum. Bu durumda kendi topraklarındaki Kürt topluluklarıyla işbirliği yapmak hayati önem taşımaktadır. Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamelenin  Önlenmesi Komitesi'ne (CPT) gönderilen mektubu birçok örgüt, sendika ve şahsiyetle birlikte ben de imzaladım. Bu eylemler elbette yeterli değil ve Abdullah Öcalan'ın haklarına saygı gösterilmesini talep etmeye devam edeceğiz. Türkiye'nin bir NATO ortağı olduğunu ve bunun Erdoğan hükümetinin pek çok politika tercihine bir tür dokunulmazlık sağladığını biliyoruz. Sadece Sayın Öcalan'ın tutukluluğu konusunda değil, aynı zamanda Kürt halkına karşı işlenen sürekli suçlar konusunda da uluslararası toplum tam bir sessizlik içinde. Bunlar ABD ve AB tarafından uygulanan çifte standartlardır” şeklinde konuştu.   ‘Erdoğan 31 Mart’tan sonrada şiddetle hareket etti’   Uluslararası alandaki çifte standardın açık olduğunu belirten Anna, “Kesinlikle çifte standarttan bahsediyordum. Erdoğan İtalya'daki G7 zirvesine davet edildi. Oysa 31 Mart seçimlerinden sonra her zamanki gibi şiddetle ve tam bir cezasızlıkla hareket etti. Avrupa Birliği Türkiye'ye çok para ayırıyor, İtalyan vatandaşları sadece kimlik kartlarıyla Türkiye'ye seyahat edebiliyor. Sayın Öcalan meselesi, Kürt halkının davasını savunan HDP'nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın 42 yıllık korkunç hapis cezası ve diğer tüm mahkumiyetler hep bir kenara itiliyor. Bir başka keyfi eylem de 31 Mart seçimlerinin sonuçlarını iptal etme girişimleridir. Üzücü ama ne yazık ki öyle. Ve uluslararası kurumlardan çok az ses bunu kınama cesaretine sahip” diye konuştu.   ‘Sayın Öcalan ve durumu kasıtlı olarak haberlerin dışında tutuluyor’   Abdullah Öcalan’ın koşullarıyla en yakın benzerlik Mandela örneği olsa da aynı oranda bir ses çıkarmanın olmadığının altını çizen Anna şöyle devam etti: “Ne var ki Nelson Mandela'nın hikayesiyle benzerlik uluslararası dayanışmada aynı şekilde bulunmuyor. Serbest bırakılması ve apartheid rejimin sona ermesi için dünya çapında ve uluslararası düzeyde yürütülen kampanyadan bu yana dünya çok değişti. Sayın Öcalan ve durumu kasıtlı olarak haberlerin dışında tutuluyor. Sayın Öcalan hedef haline geldi. Çünkü sesi Türkiye sınırları dışında bile duyulabiliyor. Aykırı sesleri cezaevlerini göstererek yok etmek adet haline geldi. Örneğin Bargouty ve Assange'ı düşünüyorum. Sayın Öcalan bu yeni yöntemin ilk kurbanı oldu.”   ‘Türkiye hükümeti yalanlarıyla yaşarken uluslararası toplum sessiz’   CPT’nin açıklanmayan raporları ve en son ziyarette İmralı’yı es geçmesini değerlendiren Anna, “Bunlar uluslararası hukukun kısa devreleridir. Bir devletin hukukuna saygı gösterilmeli, ama o devlet bir kişinin haklarını ihlal ediyorsa ona saygı gösterilebilir mi? Geçenlerde Türk devleti tarafından havaalanından geri çevrildim ve ülkeye girişime izin verilmedi. İdari gözaltı sırasında kimse bana bunun sebebini söylemedi. Sınırda pasaportumu aldılar, beni 24 saat gözaltında tuttular ve sebebini bile söylemeden İtalya'ya geri gönderdiler. İtalya'ya vardığımda, İtalyan polisi bana pasaportumu geri verdi ve pasaportumun süresi dolduğu için reddedildiğimi söyleyen bir kâğıt verdi. Ancak benim pasaportumun süresi 2027'de doluyor! Dayanışmayı ifade etme ya da Kürt halkına neler olduğunu anlatmak için sesimi, gözlerimi, kelimelerimi kullanma hakkım ihlal edildi. Ancak her devletin ‘tehlikeli’ gördüğü kişileri içeri almama hakkı varmış! Sözlerimde ne gibi bir tehlike vardı? Gerçek onlar için korkutucu ve Türkiye hükümeti yalanlarıyla yaşarken uluslararası toplum sessiz. Çifte standart ve stratejik çıkarlara bağlı olarak hükümetleri ‘iyi’ ya da ‘kötü’ görme stratejisidir bu” ifadelerini kullandı.    ‘Burada da birçok ses yükseliyor ama yine de yeterli değil’   “Sayın Öcalan'ın hapsedilmesinde büyük sorumluluğu olan bir ülke olan İtalya'dan kampanyaya ve tecridin kalkmasına ilişken katkıda bulunmaya çalışacağım” diyen Anna, “Sayın Öcalan o zamanki Dalema hükümetine güveniyordu. İtalya sonunda Abdullah Öcalan'a sığınma hakkı tanıdı ve ona bu hakkı verdi. Burada da birçok ses yükseliyor. Yükseltilmeye çalışılıyor ama yine de yeterli değil.  Nelson Mandela örneğine dönecek olursak, çok küçük ve çok militan bir çevrenin dışında böyle bir seferberlik göremiyorum. Gerçek bir kitlesel kampanya gerekiyor ama özellikle buradaki gençlerin Sayın Öcalan ya da Kürt halkının tarihi hakkında hiçbir şey bilmediklerini sık sık görüyorum. Öğrendiklerinde de çok etkileniyorlar. Tecrit edilmesinin gerçek nedeni budur. Bu konu hakkında konuşulmamalı onlar için tehlike” şeklinde konuştu.    ‘Tüm bölge için Sayın Öcalan’ın serbest bırakılması ve barış konferansına ihtiyacımız var’   Kürt halkına ve liderine yapılanların daha yüksek sesle kınanması gerektiğini vurgulayan Anna, şöyle dedi: “Sesimiz daha gür çıkmalı. Sayın Öcalan'ın düşüncesinin yüceliğini duyurmalıyız. O bunun için hapiste ve bu onu dışarı çıkarabilir. Son olarak, Orta Doğu'da yaşananların ekonomik nedenlerini yeniden merkeze koyacak ve diğer şeylerin yanı sıra Sayın Öcalan'ın serbest bırakılmasını ve bölgede insan haklarına saygının yeniden tesis edilmesinin bir koşulu olarak Kürt halkına yönelik zulmün sona erdirilmesini talep edecek, tüm bölge için uluslararası bir barış konferansına ihtiyacımız var.”