Kadın katliamları başka bir boyuta ulaştı! 2024-05-11 09:07:02     Nazlıcan Nujin Yıldız   İZMİR - Kadın katliamlarındaki artış hakkında konuşan kadınlar, İstanbul Sözleşmesi’nin bu konudaki önemine dikkat çekerek devletin bu konuda tutarlı bir adım atmadığını ve katliamların farklı bir boyuta ulaştığını söyledi.    Kadına yönelik şiddet her geçen gün boyut değiştirerek devam ediyor ve kadınlar en yakınlarındaki erkekler tarafından katlediliyor. Ajansımızın derlediği verilere göre Mart ayında 24 kadın ve 2 çocuk katledildi, 24 kadın ve 2 çocuk ise şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Yine ajansımızın derlediği verilere göre Nisan ayında da 30 kadın ve 2 çocuk katledildi, 15 kadın ve 1 çocuk ise şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Fakat bu, durumun sadece basına yansıyan tarafı. Özellikle son süreçlerde failler, kadını ve çocuğu katlettikten sonra intihar ediyor. Bu da kadına ve çocuğa yönelik şiddetin başka bir boyuta evrildiğini gözler önüne seriyor. AKP-MHP iktidarı ise bu konuda önleyici tedbirler almak yerine İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çekildi. İktidar yanlısı siyasi partiler de İstanbul Sözleşmesi’nden sonra 6284 sayılı kanunu hedef alarak kadınların kazanımlarına saldırıyor.   Kadın katliamlarındaki artışa dair konuşan kadınlar, İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasının yıldönümünde sözleşmenin önemine vurgu yaparak Türkiye’de kadın katliamlarında yaşanan düşüşün İstanbul Sözleşmesi’nin imzalandığı yıl olduğunu ifade etti. Kadınlar sokakta verilen mücadelenin büyütülmesi gerektiğini ifade ederek “Örgütlü mücadelemizi daha da yükselterek devam edeceğiz” dedi.   Nisan ayında 32 kadın katledildi   İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şube Eşbaşkanı avukat Zilan Gümüş, ilk olarak geçtiğimiz ay katledilen kadınların sayısın durumun vahametini göstermek açısından paylaşmak istediğini söyledi. Zilan, “Ulaşılan bilgiler doğrultusunda Nisan ayında, 32 kadın erkekler tarafından öldürülmüş, 13 kadın ise şüpheli bir şekilde yaşamını yitirmiş. Bu veriler kadın kuruluşlarının kendi çabalarıyla ve kendi mücadeleleri sonucu ortaya çıkan veriler. Kadınlar boşanmak istedikleri için, barışmayı, evlenmeyi, ilişkiye girmeyi reddettikleri için en yakınları tarafından katlediliyorlar” şeklinde konuştu.   ‘Türkiye devleti bu konuda en ufak bir çaba göstermiyor’   Kadın katliamlarının hangi bahanelerle yapıldığının tespitinin önemli olduğunu dile getiren Zilan, “Eğer kadınların hangi bahanelerle öldürüldüğünü tespit etmezsek bunun toplumsal, sosyolojik, psikolojik nedenlerini ortaya koyamayız. Böylece kadın katliamları her ay artarak devam eder. Bu cinayetlerin tespit edilmesi ve neden işlendiğinin saptanması tabi ki de devletin görevidir. Fakat şu an Türkiye devleti ve ilgili bakanlıklar ne yazık ki bu konuda en ufak bir çaba daha göstermemektedirler. Cinayetlerin artıyor olması da devletin bu konuda net ve tutarlı bir adım atmadığının göstergesidir. Kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin üstünün örtülmesi sonucu bu tespitler yapılamıyor” dedi.   İstanbul Sözleşmesi önleyici bir etken   Kadınların kim tarafından ve neden katledildiğinin tespitinin yapılmamasının faillerin caydırıcı cezalar almamasına neden olduğunu ifade eden Zilan, önleyici tedbirler alınmadıkça şiddetin boyut değiştirerek sürmeye devam edeceğini vurguladı. Kadın katliamlarının 2000’li yıllarda geçmiş yıllara göre arttığını paylaşan Zilan, “2010 ve 2019 yılları arasında kadın cinayetlerinin sayısında sadece İstanbul Sözleşmesi’nin kabul edildiği yılda bir düşüş yaşanmış. Bu çok önemli. Başlı başına bir sözleşmenin, bir yasanın varlığının ne kadar büyük ve önleyici bir etken olduğunu gözler önüne koyuyor” diye konuştu.   Kurdistan’da polis-asker şiddeti ve tacizi   Sosyalist Mücadele İnisiyatifli Kadınlar’dan (SMİ’li Kadınlar) Tuğçe Kızıldemir de kadın katliamlarındaki artışın en önemli nedenlerinden birinin, devletin faillere yönelik cezasızlık politikaları olduğunu belirtti. Tuğçe, “Birkaç senedir başlayan İstanbul Sözleşmesi’nin feshi gibi fiili fesihlerle birlikte kadın katliamlarının arttığını görüyoruz. Şikayetlerin karşılığında erkekler cezalandırılmıyor ve saçma gerekçelerle cezai indirimler uygulanıyor. Bu noktada da çeşitli örnekler görüyoruz özellikle bölgede askerin ve polisin tacizi, tecavüz vakalarının cezasızlığı” ifadelerini kullandı.    Kadınların eve hapsedildikçe ve aileye hapsoldukça erkeğin kölesi haline getirildiğine dikkat çeken Tuğçe, bu noktada erkeklerin, erkek egemen toplumun kodlarını kadınlar üzerinde çeşitli şiddet biçimleriyle, tecavüzle ortaya koyduğunu belirtti. Tuğçe, “Cezasızlık ve iyi hal indirimi gibi ceza almama öngörüsüyle erkekler her türlü şiddet biçimini son derece arttırmış durumda. Temelini buna dayandırıyoruz” dedi.    Çürüyen aile kurumu   Son zamanlarda faillerin ailede yer alan kadınları, çocukları katletmesi ve ardından intihar etmesi durumunun arttığına dikkat çeken Tuğçe, “Burada çürüyen aile kurumunu görüyoruz. Öncelikle ailede bir ekonomik kriz var. Bu noktada burjuva aile kültürü de daha çok kadının eve hapsolduğu, dışarıda toplumsal yaşama katılsa da yine erkeğin egemenliğinde ve kontrolünde olduğu bir aile koduna sahip. Dolayısıyla bir aile çürümesiyle karşı karşıyayız. Bir yandan da kadına olan şiddet eğiliminin, kadının aileyle bütünleştirildiği için bütün aileye yayıldığını görüyoruz” şeklinde konuştu.    Kadınlar şiddete karşı iki yönlü bir mücadele veriyor   Kadına yönelik şiddete, tacize, tecavüze ve kadın katliamlarına karşı kadın örgütlerinin iki yönlü bir mücadele verdiğini dile getiren Tuğçe, bunlardan birinin hukuki anlamda yürütülen mücadele olduğunu ifade etti ve bunun bir kamuoyu baskısı oluşturduğunu belirtti. Tuğçe, “Çeşitli kadın örgütleri tüm hukuki süreçleri takip ediyorlar. Bu takip süresinin belki daha sık olması lazım” dedi.    Kadınların sokaktaki örgütlü mücadelesi çok önemli   Bütün özgürlük mücadelelerinin ve kazanımların sokaktaki mücadele ile olacağını vurgulayan Tuğçe, kadınların da bu zamana kadar tüm kazanımlarının sokakta verdikleri örgütlü mücadele ile elde edildiğini söyledi. Tuğçe, şunu belirtti: “Sokakta örgütlü mücadele ama bunun tabi içeriğini açmak lazım. Bir sürü kadın örgütü var, bağımsız feministler var. Onun ötesinde koskoca bir Kürt Kadın Hareketi var. Çeşitli biçimleriyle parçalı ama aslında kadın özgürlük mücadelesinde bir araya gelip birlikte mücadele ören bir kadın hareketi yapısına sahip Türkiye ve Kürdistan. Dolayısıyla örgütlü mücadeleleri, yan yana gelişleri, sokaktaki mücadeleyi daha fazla yapmamız gerekiyor.”   Katliamlar, erkek devlet mekanizmasına dayanıyor   Tuğçe, kadın katliamlarının politik olduğuna dikkat çekerek “Bu cinayetlerin bir arka planının erkek devlet mekanizmasına, 2000 yıllık patriyarkaya, erkek egemenliğine dayandığını biliyoruz. Şiddet biçimlerinin ya da kadın sömürüsünün, kadının ev içindeki emek sömürüsünün bu patriyarkayla doğrudan ilişkili olduğunu biliyoruz. Bu noktada patriyarkaya karşı, erkek egemenliğine karşı kadın özgürlük mücadelesini ve örgütlü mücadelemizi daha da yükselterek devam edeceğiz” ifadelerini sözlerine ekledi.   İstanbul Sözleşmesi uygulanmalı   Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) İzmir Şubesi yöneticisi Fadime Dapaklı ise her geçen gün kadın katliamlarının arttığının altını çizerek kadınların en yakınları tarafından katledildiğine dikkat çekti. Fadime, önleyici tedbirlerin ve koruyucu yasaların olması gerektiğini belirterek İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasının yıldönümü olduğunu da hatırlattı. Fadime şunları söyledi: “Bu sözleşmeden çıkılmıştı. Kadınlar için tekrardan bu sözleşmeye girilmesi gerektiğini düşünüyorum.”   Aile katliamları yaşanıyor   Faillerin ilk önce kadını sonra çocuğu katletmesinin ve ardından intihar etmesinin aile katliamlarına dönüştüğünü dile getiren Fadime, “Bunların önüne geçilmesi gerektiğini, önlem alınması gerektiğini düşünüyorum. Eğer faillere caydırıcı cezalar verilmiş olsaydı bugün bu katliamlar yaşanmayacaktı. Bu ülkede zaten caydırıcı cezalar kadın katliamları için yok” ifadelerini kullandı.