Sabah ezanları İran İslam Cumhuriyeti’nin infaz saatine dönüştü! 2024-02-20 09:01:15     Melek Avcı   ANKARA - Kıdemli Gazeteci ve muhabir Leila Saadati, İran ve tüm şehirlerin hükümet tarafından büyük bir hapishaneye çevrildiğini söylerken, “Hükümet infazları artırarak korku ve baskıyı yaymaya çalışıyor. Bu günlerde, İran'ın hapishanelerinde her sabah ezan sesiyle birkaç kişi infaz ediliyor” dedi.   Başörtüsünü “düzgün takmadığı” gerekçesi ile “ahlak polisi” tarafından katledilen Jina Mahsa Amini’den bu yana İran’da halk baskı ve şiddete karşı “Jin Jiyan Azadî” sloganı etrafında örgütlendi. İran ve Rojhilat’ın her noktasına yayılan bu direniş karşısında İran İslam Cumhuriyeti her alanı güvenlikçi politikalarla yönetiyor ve adeta bir Olağanüstü Hal rejimi uygular hale geldi. Sabah ezanında ailelerden habersiz infazlar, hapis cezaları ve şiddet İran’ı tanımlayan kelimeler oluyor.   İran İnternatinol’dan Kıdemli Gazeteci Leila Saadati, ülkedeki OHAL’i anlatıyor.   *İran'da Jina Mahsa'nın ölümden bu yana kadınların ve halktan birçok kesimin protesto eylemlerine katıldığını gördük. Bu eylemlerin son gidişatı nedir? İran'da halklar neler yaşıyor?   Geçtiğimiz yılda Jina Mahsa Amini’nin “ahlak polisleri” tarafından katledilmesinin ardından dünya en az 6 ay boyunca İran halkının özellikle gençlerin ve yetişkinlerin sokağa çıkarak hükümete karşı sloganlar attığını ve taleplerini dile getirdiğini izledi. Aralarında çocukların da bulunduğu yüzlerce kişi öldürüldü. Buna rağmen protestolar devam etti ve hükümet de bunu bastırmak için şiddetini arttırdı. Şu anda İran ve tüm şehirleri büyük bir hapishaneye dönüşmüş durumda. Hemen hemen her yerde gizli askeri bir yönetim türü hakim. İşte başlıca örnek verecek olursam; Üniversitelerde, bazı profesörler ve öğrenciler güvenlik güçleri tarafından hedef alındı. Hükümet evlerine baskınlar düzenleyip sorgulamalar yaptı. Birçok öğrenci farklı üniversitelerde gösterildi ve eğitimlerine devam etmelerine izin verilmedi. Onlarca öğrenci hala hapiste ve yıllarca hüküm giymiş durumdalar. Bu süre zarfında farklı üniversitelerde ders veren 100'den fazla öğretim üyesi, uluslararası alanda tanınanlar da dahil olmak üzere üniversitelerden ihraç edildi ve ihraç nedenleri öğrencilere destek olmak ve protestoları desteklemekti. Şu anda hükümet, üniversitelere, öğrenci ve öğretim üyelerinin tüm faaliyetlerini gözlemleyen askeri ve gizli güçleri yerleştirmiş durumda.   Özel kıyafetli hükümet görevlileri her yerde   Hatta güvenlik kameraları sayılarını arttırmış. Okullarda, öğretmenlere ve genç öğrencilere baskı var. Bu küçük öğrenciler protestolar sırasında öldürüldü ya da hükümetin şiddeti nedeniyle kör edildiler. Hükümet farklı farklı okullarda 300’den fazla müdürün yerini değiştirdi, birçok öğretmeni kovup, hapsetti. Bu yıl ve geçen yıl yapılan memur atamalarında, hükümet siyasi ve ideolojik nedenlerle 18 bin öğretmen adayını uygun bulmadı ve onların yerine dini talebeleri öğretmen olarak atadı. İnternet alanına bakarsak eğer; hükümet, sosyal medya, sivil aktivistler, öğrenciler, oyuncular, sporcular gibi kişileri izliyor ve muhalif olanları ifadeye çağırıyor, zorunlu örtü takmayan kadınların hesaplarını kapatıyor. Genel olarak, kamu alanında, kafeler ve restoranlar, özel kıyafetli hükümet polisleriyle dolup taşmış halde. Tehran'daki büyük üniversitelere yakın bazı kafeleri kapatmış veya işleyişlerini değiştirmişler ve genel olarak şehir merkezinde, üniversite çevresinde toplanmaları ve etkinlikleri yasaklamışlar.   *Bu eylemler sırasında kadınlar taleplerini haykırmıştı. Taleplerde bir değişim var mı, kadınlar ve halklar ne istiyor?   Bu protestolar sırasında, kadınlar taleplerini dile getirdi. Zorunlu örtünmenin kaldırılması, ahlak polisinin lağvedilmesi ve kadınların yaşamlarını zorlaştıran birçok konunun çözümü için çağrıda bulundular. Sokak protestolarının azalmasından birkaç ay sonra, gözaltılar ve tutuklamalar arttı, ancak kadınlar sivil itaatsizliklerine ve mücadelelerine devam etti, isteğe bağlı örtünmeyi talep ettiler. Şehirlerde, Mashhad ve Qom gibi dini şehirler de dahil olmak üzere, peçesiz kadınları ve kızları görüyoruz. Ancak hükümet tabi ki sessiz kalmadı ve zorunlu örtünme olmadan dolaşan kadınları bastırmak için ahlak polisini tekrar sokaklara saldı. Metro istasyonlarına sivil kıyafetli memurlar ve peçe denetçisi kadınlar yerleştirildi, peçesi olmayan kadınları baskıladılar ve metro kullanmalarına izin vermiyorlar. Ayrıca zorunlu örtüsü olmayan kadınları kayda alıp aleyhlerinde dosya oluşturmaya başladılar. Buna ek olarak, hükümet, zorunlu örtüsü olmayan sürücülerin arabalarına el koyup cezai yaptırımlar uyguluyor. Hükümet ayrıca İslam Danışma Meclisi'nde  bir peçe ve iffet yasasının onaylanmasını talep ediyor ki, bu yasa kabul edilirse kadınların baskı altına alınmasını artırabilir. Yine de İran’daki kadınlar cesur bir şekilde mücadelelerine devam ediyor. Örtü denetçileri ile karşılaşıp mahkemeye gitmekten hiç korkmuyorlar. Olumlu bir gelişme ise şu zorunlu peçenin ve ahlak polisinin kaldırılması talebinin sadece kadınların isteği olmaması, aynı zamanda birçok ailenin de bu görüşü paylaşmasıdır. Birçok baba ve koca, kızlarını ve eşlerini destekliyor, hatta kadın hakları için mücadele ederken peçe denetçileri ve yetkililerle karşılaşarak çatışıyorlar.   *Bir diğer yandan hak taleplerinin yanında halkının ekonomik sorunlar nedeniyle de ayaklanmalara katıldığı söyleniyordu. Hak sorunları dışında maruz kalınan sorunlar nedir, biraz bahseder misiniz?   Ekonomik ve geçim sorunları, protestoların bir diğer nedenlerinden. Ekonomik, siyasi ve kültürel sorunlar birbirine karışmış ve iç içe geçmiş durumda. Evet, halkın en büyük sorunlarından biri enflasyon, geçim sıkıntısı ve açlık. Ancak insanlar, hükümetin halkın paralarını diğer ülkelerde harcadığını gördüklerinde öfkeleniyor. Halk, yakın çevresindeki yetkililerin hırsızlık ve rüşvet aldığını ve bu kişilere hiçbir şey olmadığını gördükçe öfkeleniyor. İnsanlar basit bir banka kredisi dahi alamıyor. Buna ek olarak, gençler işsiz ve geleceklerinden endişeli. İran'dan göç edebilenler göç etti, ancak İran’da kalmak zorunda olanların koşullardı zor.  Son haftalarda insanlar, sadece hava kirliliği nedeniyle protestolar yaptı. Çünkü insanların durumları kötü, hava kirliliğinden dolayı hasta oluyorlar. Petrol, gaz ve petrokimya sektörlerinde grevler hala devam ediyor. İşçiler, maaşlarının artırılmasını talep ediyor. İran'da ilaçlar pahalı ve her geçen gün daha da pahalılaşıyor. Bir aile üyesi örneğin kansere yakalandığında, masraflarla başa çıkabilmek için evlerini veya arabalarını satmak zorunda kalabiliyor. Şimdi bu ekonomik, çevresel sorunlar ve yolsuzlukları bir araya koyun ve buna bireylerin özgürlüklerini kısıtlamayı ekleyin. Halk her taraftan da hükümetin baskısı altında eziliyor.   *Şunu da sormak istiyorum geçtiğimiz haftalarda cezaevinde 4 aktivist Kürt genci idam edilmişti ve idam cezasına çarptırılan birçok eylemci var. Bu idamları nasıl değerlendiriyorsunuz?   2015 yılında,  İran’da en yüksek infaz sayıları hükümet tarafından kaydedildi ve o tarihten sonra, siyasi infazlar, uyuşturucu suçlarından mahkûm edilenlerin infaz sayıları azaldı, ancak infazlar yine devam etti. En son istatistiklere göre, son aylarda infaz sayısı geçen yıla göre yüzde 80 artmış ve sadece bu yılın ocak ayında infazlar rekor kırarak 13 ay önceki sayıları aştı. Hükümet, uyuşturucu suçlularına ait infazları artırdı ve bundan yıllar önce idam cezası verilen siyasi mahkûmları şimdi infaz etti, ediyor. Hükümetin en düşmanca eylemlerinden biri, geçen ay protestolarda gözaltına alınan ve hatta infaz kararı iptal edilen genç bir tutsağı aniden habersiz infaz etmesiydi. Ailesine bilgi vermeden Mohammad Gavadlu'yu infaz etti. Her seferinde ülkede genel protestolar düzenlendiğinde ve sonra biraz azaldığında, hükümet infazları artırarak korku ve baskıyı yaymaya çalışıyor. Geçen yıl, birkaç kişiyi halkın gözü önünde ve topluca infaz etti. Bu günlerde, İran'ın hapishanelerinde her sabah ezan sesiyle birkaç kişi infaz ediliyor.   *Son olarak, idam edilen eylemciler bir Kürt kimliği taşıyordu, hükümetin farklı halklara karşı tutumu nasıl ve halkın bu idamlara karşı İran içinde bir tepkisi oldu mu?   Bakın, Kürt halkı her zaman hükümetin baskısı altında olmuştur. Hükümet, Kürt ideolog ve siyasi aktivistleri genellikle milliyetçi ve ayrılıkçı olarak tanımlayarak veya Komala üyesi oldukları gerekçesiyle gözaltına alır ve idam eder. Hatta bazen hiçbir gruba üye olmayan Kürt siyasi aktivistleri bile tutuklayıp hapse atar. İran'daki Belucilerle ilgili durum da aynıdır. Yani, Beluc ve Kürt halkı her zaman baskı altında olmuştur. Bununla birlikte, bu iki topluluk arasında hükümete karşı mücadele eden gruplar bulunuyor. Ancak idamların artmasıyla, İran halkı çok etkilendi. Öğretmenler, hapishanelerdeki siyasi tutsaklar, öğrenciler, hepsi bildiri yayınlayarak idamları kınadı. Hatta Nobel Barış Ödülü sahibi olan Narges Mohammadi, hapiste olmasına rağmen idamlara karşı protesto çağrısı yaparak sivil, siyasi ve insan hakları aktivistlerinin bir gün boyunca açlık grevi yapmaya çağırdı ve birçok kişi bu açlık grevine katıldı. İran içinde ve dışında, halk hükümetin baskısından ve idamlardan bıkmış durumda. Birleşmiş Milletler Hakikat Komisyonu ile bağlantılı olan bazı insan hakları aktivistleri ve avukatlar, hükümetin tüm bu eylemlerini komisyona rapor ediyor ve umut ediyorlar ki nihayetinde Birleşmiş Milletler, İran halkına yardım etsin.