45 yılın ardından İran’ın elinde kalan tek araç şiddet! 2024-02-15 09:02:07     Melek Avcı   ANKARA - İnsan ve kadın hakları aktvisti Awin Mostafazadeh, artan şiddet ve bastırmanın İran’ın elinde kalan tek araç olduğunu söyleyerek, “Kürdistan ve Belucistan'ı baskı altına alarak tüm İran toplumunu baskı altına almak istiyor. Fakat halk İslam Cumhuriyeti’ni çoktan terk etti ve ona geri dönmez” dedi.   İran'da, 1979 yılında gerçekleştirilen İslam Devrimi'nin üzerinden tam 45 yıl geçti. Özgürlük ve eşitlik vaatleriyle tüm toplumun katıldığı devrim bir idam rejimine ve kadınların nefes dahi alamadığı bir alana dönüştü. Başörtüsünü “düzgün takmadığı” gerekçesi ile “ahlak polisi” tarafından katledilen Jina Mahsa Amini’den bu yana halk baskı ve şiddete karşı “Jin Jiyan Azadî” sloganı etrafında örgütlenmiş durumda. İran ve Rojhilat’ın her noktasına yayılan bu direniş karşısında ne yazık ki varlığını korumaya çalışanlar, İran hükümetinin baskı ve infaz rejimiyle karşılaşıyor. Geçtiğimiz haftalarda 4 Kürt genci idam edildi. Aylardır alıkonulan Werişe Muradi’ye idam cezası verildi fakat halkın direnişten geri atmadığını İnsan ve kadın hakları aktvisti Awin Mostafazadeh anlatıyor.   “İslam Cumhuriyeti dini ideolojik bir yapıya sahip olduğundan ve kadınlara karşı cinsiyet ayrımcılığı uyguladığından, her zaman kadınları kontrol ederek onların üzerinden tüm toplumu kontrol etmeye çalışmıştır. Kadınlar çoktandır hükümetin politikasından haberdar.”   * İran'da Jina Mahsa'nın ölümden bu yana kadınların ve halktan birçok kesimin protesto eylemlerine katıldığını gördük. Bu eylemlerin son gidişatı nedir? İran'da ve Rojhilat'da neler oluyor?   Jina Mehsa Amini'nin katledilmesinin ardından Azadi kadınlarının ayaklanması benzeri görülmemiş bir olay değildi. İran ve Kürdistan kadınları uzun yıllardır ellerinden gelen her şeyi yaparak bireysel ve grup şeklinde alanlarında haklarını tesis etmeye çalışıyor. Kadınlar talep alanında olabilmek için toplumdaki her fırsatı değerlendirdi. Kadın hakları konusunu toplumda kurumsallaştırabilmek için eğitimden, çalışmaya, sanattan sivil topluma ve kamusal alana girmek için toplumdaki tüm imkânları değerlendirdiklerini söyleyebilirim. Yıllardır kadınlar, kendilerine yönelik baskı ve zulmün en büyük aracının, kadınlara karşı ayrımcı bir yapıya sahip olan ve göreve geldiği günden bu yana kadın haklarını ihlal eden, 2000'li yıllarda da kadınlara karşı baskı ve tehditleriyle bilinen hükümet olduğunun farkındalar. İslam Cumhuriyeti dini ideolojik bir yapıya sahip olduğundan ve kadınlara karşı cinsiyet ayrımcılığı uyguladığından, her zaman kadınları kontrol ederek onların üzerinden tüm toplumu kontrol etmeye çalışmıştır. Kadınlar çoktandır hükümetin politikasından haberdar; bu nedenle kadın haklarının elde edilmesini özgür ve demokratik bir toplum ve yönetime ulaşma yolunda ilk adım olarak değerlendiriyorlar. İktidarın da bunu bildiğini, bu yüzden kadınları baskı altına alarak tüm toplumu baskı altına almak istediğini söyleyebilirim.    Kürdistan'a ve Jin, jiyan, azadî hareketinin başladığı Jina şehrine dönersek, İran'daki Kürt kadınları ve azınlıkların iki kat baskıya maruz kaldığını söyleyebilirim ancak tüm baskılara rağmen Kürdistan toplumu ilerici bir sivil toplum hareketine sahip. Yıllardır bunun için bedel ödüyoruz. Bunda kadının rolü de renklidir. Bu çabalar ve Kürdistan'ın tarihsel mücadelesinin arka planı, Kürdistan'ın ilerici sivil toplumunun zirve noktasını gösteren özgür yaşam kadınlarının yükselişine yol açtı. Bu ayaklanmada kadınların sesi, talepleri adına güçlü açıklamalar yapmaları ve toplumda erkeklerle birlikte yaygın bir şekilde yer alması, kadının özgür yaşam için slogan atması, hak mücadelesini ve direnişlerini başka bir aşamaya taşıdı. Azadi kadınlarının yaygın protestolarından sonra toplumun ve kadınların asla eski döneme dönmeyeceğini söyleyebilirim, hareketin özelliği de budur. Bu nedenle tüm baskılara rağmen toplum yeni bir direniş aşamasına girmiştir ve bu hareketin kazanımları kadınların yaşamında,  toplumun her alanında görülmektedir. Toplumdaki bu içselleştirilmiş hareketin niteliği her geçen gün güçleniyor ve insanlar her gün sokakta olmasa bile bu hareket yoluna devam ediyor.   “Bu hareketin en önemli başarısı ülke çapında bir harekete dönüşmesiydi. Özgürlük için yaşayan kadın sloganına yansıyan bu hareketin ilericiliği de bu hareketin özgürlük ve demokrasi arzusunu gösteren diğer başarılarından biriydi.”   *Bu eylemler sırasında kadınlar taleplerini haykırmışlardı. Zorunlu başörtüsünün kaldırılması, ahlak polisinin lağvedilmesi ve temelde eşitlik mücadelesi veriyorlar. Taleplerde bir değişim var mı, kadınlar ne istiyor?   Bahsettiğim gibi kadınlar ve toplum, kadının özgür yaşam yükselişinde bir mücadeleye ulaştı ve bu hareketin toplumda içselleştiğini de göz önünde bulundurarak; artık bu mücadelenin özü haline geldi. Bu hareketin en önemli başarısı, tüm dünyayı şaşırtan, ülke çapında bir harekete dönüşmesiydi. Özgürlük için yaşayan kadın sloganına yansıyan bu hareketin ilericiliği de bu hareketin özgürlük ve demokrasi arzusunu gösteren diğer başarılarından biriydi. Öte yandan kadınların bu hareketin merkezinde yer alması ve bunun önemli olması, toplumun bu aşamaya geldiğini, kadınlar özgür olmadığı sürece toplumun özgür olmayacağını, iktidarın kadınları kontrol ederek tüm toplumu kontrol etmek istediğini gösterdi. Bu nedenle kadınlar farklı dönemlerde farklı araçlarla ve aktivizmle hakları için mücadele etti. İslam Cumhuriyeti'nin ıslah edilemeyeceğini biliyorlar ve İslam Cumhuriyeti ile uzun bir mücadele içerisinde olduklarını da biliyorlar, bu nedenle tüm baskılara rağmen mücadeleyi nihai hedefe kadar sürdürmeleri gerektiğini biliyorlar, dolayısıyla görüyoruz ki, kadınların direnişi ve kadınlarda yaşanan gelişmeler nedeniyle iktidarın baskıları tam tersi sonuç veriyor. İktidara yönelik öfke ve güçlü bir "hayır" deme var.   “Halka ve aktivistlere yönelik tutuklamaların, infazların ve ağır cezaların artması aynı zamanda toplumu sindirmek ve bastırmak, böylece halkın sonunda sessiz kalmasını ve İslam Cumhuriyeti'ni kabul etmesini istemesinden kaynaklanmaktadır. Ama halk İslam Cumhuriyeti'ni çoktan geçti.”   * Jina bir Kürt kimliği taşıyordu ve şimdi İran hükümetinin Kürt aktivistlere yönelik kaçırmaları, tutuklamaları ve şiddeti her gün kamuoyuna yansıyor. Bu şiddet nereden besleniyor?   Topluma ve İslam Cumhuriyeti'ne baktığımda iktidarın halk arasındaki meşruiyetini kaybettiğini, şiddet içeren baskının iktidarın elinde kalan tek araç olduğunu görüyoruz. İslam Cumhuriyeti halkın hafızasına kazınmış ve artık baskıyla varlığını sürdürmek istiyor. Halka ve aktivistlere yönelik tutuklamaların, infazların ve ağır cezaların artması aynı zamanda toplumu sindirmek ve bastırmak, böylece halkın sonunda sessiz kalmasını ve İslam Cumhuriyeti'ni kabul etmesini istemesinden kaynaklanmaktadır. Ama halk İslam Cumhuriyeti'ni çoktan geçti ve onu kabullenmeye geri dönmüyor ve her şekilde direnmeye devam ediyorlar.   *İran hükümetinin Kürt kadınlara yönelik yaklaşımları nasıl ve Kürt kadınları buna karşı nasıl örgütleniyor, özsavunmalarını nasıl gerçekleştiriyorlar?   Kürt kadını, Kürdistan'a karşı iktidarın şiddet ve baskılarını yaşamış ve bu baskı ve şiddete karşı mücadele ve hareket bağlamında büyümüştür. Bu nedenle devletin Kürt kadınlarına yönelik tüm faaliyet kısıtlamalarına, dışlamalarına ve baskılarına rağmen Kürt kadınlarının farklı dönemlerde ve her şekilde alanda yer aldığını düşünüyorum. Kürdistan'daki annelerin davalarına bakın, kadınların sembollerine, yas halaylarına, danslarına, ninnilerine bakın, nasıl yas tutuklarını izliyorsunuz ama suç karşısında asla sessiz kalmıyorlar. Kadının ve toplumun tüm sembollerine, söylemlerine ve eylemlerine baktığımızda, toplumun ağır baskı koşullarında mücadele etmek için direniş yoluna girdiğini anlarız. Unutmayalım ki bu başarılar bir günde gerçekleşmedi, buraya gelene kadar aktivizm ve örgütlenmenin her döneminde farklı mücadeleler yaşandı. Önemli olan Kürdistan toplumunun ve kadınların direnişin hayat olduğu bilincindeki aşamaya gelmiş olmaları ve uzun da olsa direniş ve mücadele yoluna devam etmelerini bildikleri gerçekliğidir.   “İslam Cumhuriyeti, Kürdistan ve Belucistan'ı baskı altına alarak tüm İran toplumunu baskı altına almak istiyor. Çünkü Kürdistan ve Belucistan kadınların özgürlüğe yükselişinde önemli ve büyük rol oynadı. 19 ay süren zorla kaybetmenin ardından dört siyasi tutsağın grup halinde infaz edilmesi, Kürdistan'a yönelik korkunç bir suç ve bastırmaydı.”   * Şunu da sormak istiyorum geçtiğimiz haftalarda cezaevinde 4 Kürt genci idam edilmişti ve idam cezasına çarptırılan birçok eylemci var. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?   İslam Cumhuriyeti'nin bastırma planları ve infazları, toplumu sindirmek ve baskı altına almak için kullandığı ve kullanmaya devam ettiği azami şiddet aracıdır. Özgür yaşam için kadın hareketinin Kürdistan'da başlaması ve Kürdistan'ın İslam Cumhuriyeti'nin ömrü boyunca bu hükümeti kabul etmemesi nedeniyle Kürdistan'a kin beslediğini düşünüyorum. Kürdistan'ı düşman olarak görüyor ve bunu "güvenlik" gerekçesiyle meşrulaştırıp,  Kürdistan'ı bastırıyor. İslam Cumhuriyeti, Kürdistan ve Belucistan'ı baskı altına alarak tüm İran toplumunu baskı altına almak istiyor. Çünkü Kürdistan ve Belucistan kadınların özgürlüğe yükselişinde önemli ve büyük rol oynadı. Bu nedenle Kürdistan ve Belucistan toplumunda idamların, tutuklamaların ve baskıların çok arttığını görüyoruz. 19 ay süren zorla kaybetmenin ardından dört siyasi tutsağın grup halinde infaz edilmesi, Kürdistan'a yönelik korkunç bir suç ve bastırmaydı. Bu dört gencin cenazelerinin henüz ailelerine teslim edilmediğini ve defin yerlerinin belli olmadığını gördüğümüzde;  İslam Cumhuriyeti'nin Kürdistan'a duyduğu nefreti anlıyoruz. Hem İran içinde hem de İran dışında toplum ve halklar sessiz kaldığı sürece İslam Cumhuriyeti'nin baskıları daha kolay gerçekleştireceğini düşünüyorum. Bu nedenle baskıların artması ve İslam Cumhuriyeti'ne yönelik yaptırımların arttırılması gerekiyor.    “Dört siyasi tutsağın annesi hükümete dava açtı. Bu, tüm baskılara rağmen insanların İslam Cumhuriyeti'ne boyun eğmediğinin büyük bir göstergesidir. Bu dört siyasi tutsağın direnişle dolu, İslam Cumhuriyeti'nin karşısında asla yüzü kızarmayan son mesajlarını da gördük.”   *Şimdi baktığımızda,  idam edilen eylemciler de bir Kürt kimliği taşıyordu, halkın bu idamlara karşı İran içinde bir tepkisi oldu mu? Hükümet nasıl bir tutum içinde?   Bu dört Kürt siyasi tutsağın idam edilmesi Kürdistan dışında da geniş tepkilere neden oldu. Gazalhasar cezaevindeki siyasi tutsakların ve Evin cezaevindeki kadınların protesto ve açlık grevini gördük. Bu toplu infazlara İran toplumundan da pek çok kişi ve özellikle kamuoyu tepki gösterdi. Kürdistan da genel bir grevle İslam Cumhuriyeti'nin bu suçları kınandı ve şimdi de dört siyasi tutsağın annesi hükümete dava açtı. Bu, tüm baskılara rağmen insanların İslam Cumhuriyeti'ne boyun eğmediğinin büyük bir göstergesidir. Bu dört siyasi tutsağın direnişle dolu, İslam Cumhuriyeti'nin karşısında asla yüzü kızarmayan son mesajlarını da gördük. Bakın artık halkla İslam Cumhuriyeti arasında bir kan ve suç denizi var, halk İslam Cumhuriyeti'ni terk etti ve ona geri dönmez.   İslam Cumhuriyeti şu anda her türlü protestoyla güçlü bir şekilde mücadele ediyor. Çünkü hiçbir zaman halkçı ve demokratik bir iktidar olmadı. Baskı ve zulümle varlığını sürdürmek istiyor. İran halkını yoksulluğa ve sefalete sürükleyen, halkla ilgilenmeyen, zenginliğini bölgesel macera ve terör amaçları için kullanan, verimsiz bir hükümet, dindar ve baskıcı bir diktatör olarak İslam Cumhuriyeti şu anda popüler meşruiyetini kaybetmiş durumda ve her türlü protestodan son derece korkuyor çünkü ne halkının taleplerine hizmet edebiliyor, ne de halkın istediği demokratik bir hükümet olabiliyor. Bu nedenle halk bu hükümeti popüler görmüyor ve yıkmak istiyor.   “Bundan sonra da farklı kuşakların birlik, kolektif güç ve saha mücadelesi deneyiminden yararlanarak yoluna devam edeceğini unutmayalım ve doğru koşullar ve zamanda. Hareket doğru olanı yapacaktır.”   *Son olarak, bu devrim ve eylemsellik hali sürer mi? Kadınlar ve Kürtler taleplerine kavuşur mu?   Bahsettiğim gibi gerçek bir hareket asla geriye çekilmez; aksine kendisini daha güçlü, daha ilerici kılarak yoluna devam edecektir. İnsanların artık sokakta olmaması hareketin sona erdiği anlamına gelmiyor ancak bu hareketin söylemi insanların hayatında ve düşüncesinde kurumsallaşarak içselleşti. Bu hareketin en önemli kazanımlarından biri özgürlükçü kadın sloganında öne çıkan özgürlük, demokratikleşme ve insan hakları söyleminin hayata geçirilmesidir. Kapsamlı değişimlere yol açan bu hareketin yıllar süren çaba ve mücadelenin sonucu olduğunu, bundan sonra da farklı kuşakların birlik, kolektif güç ve saha mücadelesi deneyiminden yararlanarak yoluna devam edeceğini unutmayalım, ve doğru koşullar ve zamanda. Hareket doğru olanı yapacaktır.