Anna Bruna Camposampiero: İtalya verdiği sığınma hakkını uygulamalı 2024-02-08 09:01:21     Melek Avcı   ANKARA - İtalya’nın PKK Lideri Abdullah Öcalan’a siyasi sığınma hakkı vermesini hatırlatan sendikal faaliyetler yürüten Anna Bruna Camposampiero, “Önder Apo'nun İtalya'da onaylanmış sığınma hakkı olduğu göz önüne alındığında, ülkem İtalya'nın sesini ilk yükseltenlerden biri olması gerekiyor” dedi.   PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik 9 Ekim 1998 tarihinde başlayan ve 15 Şubat 1999’da Kenya’dan kaçırılan Türkiye’ye getirilmesi ile sonuçlanan uluslararası komplonun üzerinden çeyrek asır geçti. Abdullah Öcalan Türkiye’ye getirildiği günden bu yana da İmralı Adası’nda ağır bir tecrit altında tutuluyor.  35 aydan bu yana da hiçbir haber alınamayan Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununun siyasi çözümü için kampanya başlatıldı. 10 Ekim 2023 tarihinde dünyadaki 74 merkezde eş zamanlı olarak başlatılan “Abdullah Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa siyasi çözüm” kampanyası büyüyerek devam ediyor.   Dünyanın dört bir yanından kampanya katılımcıları Abdullah Öcalan’ın savaş çıkmazındaki dünya için tek seçenek olduğunu vurgulayarak fiziki özgürlük talebini dile getiriyor. Kampanyanın İtalya ayağında yer alan sendikal faaliyetler yürüten aktivist Anna Bruna Camposampiero JINNEWS’e değerlendirmelerde bulundu.   Avrupa neden sessiz?   Yıllardır süren tutsaklık ve mutlak iletişimsizlik halinin birçok nedeni olduğunu söyleyen Anna, bunların en belirgininin NATO olduğunu belirtti. Anna, “Türkiye bir NATO ortağıdır ve sadece coğrafi anlamda değil, ideolojik olarak da öyle ve Avrupa'ya da çok yakın. Diğer nedenlerin yanı sıra İstanbul, Avrupa Parlamentosu'nun oylamasıyla 2010 yılında Avrupa Birliği'nin Kültür Başkenti oldu. Avrupa vatandaşları diğer Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi Türkiye'ye de yalnızca kimlik kartlarıyla vizesiz seyahat edebiliyor. Aralarında bunun gibi küçükten büyüğe birçok anlaşma var. Bu yüzden kendime şu soruyu soruyorum: Avrupa neden Kürtlerin ve Öcalan'ın sesini duyurmuyor ve sessiz kalıyor? Nedenler yukarıda bahsettiklerim gibi ortada” dedi.   ‘Sığınma hakkı veren İtalya sesini ilk yükseltenlerden olmalı’   Uluslararası komplo sürecinde İtalya’nın 1 Ekim 1999’da Abdullah Öcalan’a siyasi sığınma hakkı vermesini hatırlatan Anna, bu karar bağlamında İtalya’nın tecrit ve tutsaklık koşullarına ses çıkaran ilk ülke olması gerektiğini vurguladı. Anna, “Abdullah Öcalan'ın tutsaklık şekli uluslararası hukuka aykırıdır ve açık bir insan hakları ihlalidir. Önder Apo'nun İtalya'da onaylanmış sığınma hakkı olduğu göz önüne alındığında, ülkem İtalya'nın sesini ilk yükseltenlerden biri olması gerekiyor. Bu, ülkesinde hayatı risk altında olan Abdullah Öcalan'a İtalya'nın siyasi sığınma hakkını tanıdığı anlamına geliyor. Bu siyasi sığınma hakkını İtalya kendisine vermişti. Peki, neden uygulanmasını istemiyor ve uygulanması için çabalamıyor? Avukatların ve ailenin acilen kendisinden haber alması gerekiyor. İnsanlık dışı tecridin acilen sona erdirilmesi şart. Abdullah Öcalan'ın acilen serbest bırakılması gerekiyor. Ve tüm bunlar için acilen sessizliği kırmalıyız” sözlerini kullandı.   ‘Şubat sonrası her güne bir savaş’   15 Şubat komplosundan bu yana Orta Doğu’daki savaş halinin gittikçe kötüleştiğini belirten Anna, “2000'li yıllardan bu yana bölgedeki, Orta Doğu'daki durum gittikçe kötüleşiyor. Bölgeyi istikrarsızlaştırmak ve getirilen kukla hükümetleri doğrudan ABD'nin kontrolü altına almak için ustaca inşa edilen savaşlar birbirini takip etti. Her güne bir savaş. Siyasi derinliği yüksek siyasi figürlerin olmayışı, bölge halklarının bu kalıcı savaştan çıkmak için siyasi bir hedef bulmalarına yardımcı olamıyor. Sonuçlar herkesin görmesi için orada duruyor. Barıştan bahseden seslere ihtiyacımız var” diye konuştu.   ‘Durum kontrolden çıktı çatışmaların genişlemesi olası risk’   Yürütülen savaşın her yere yayılmış olduğunu söyleyen Anna şöyle devam etti: “ABD'nin amacı tam kontrol sağlamak için bölgeyi istikrarsızlaştırmak. Daha yakından bakıldığında, bana öyle geliyor ki durum kontrolden çıktı ve çatışmanın daha da genişleme riski oldukça olası bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Bu ABD'nin tipik bir örneği: Önce birini kendi çıkarları doğrultusunda silahlandırma taktiği uyguluyor, ancak daha sonra yeni bir düşman yarattığının farkına varıp ona müdahale eden bir kurtarıcı rolüne giriyor. Suriye yıkıldı. Irak tam bir kaos içinde, Filistin soykırımı ortada, Yemen'de savaş devam ediyor, nereye kadar uzayacağı belli değil. Artık başka isimlerin de katılımı açıkça görülüyor. Kızıldeniz'deki Avrupa Birliği misyonları da endişe verici. Eğer amaç gerçekten istikrarı bozmaksa, başarılı olduklarını söyleyebilirim. Abdullah Öcalan'ın tutuklanması da yükselebilecek karşı seslerin susturulması hedefinin bir parçası. Bölgenin nüfusu tükendi ve öfke daha da artıyor.”   ‘Büyük bir ihbar hareketine ihtiyacımız var’   Katıldığı kampanya faaliyetlerindeki son gelişmeleri ve çalışmaları da değerlendiren Anna, daha çok hareketlilik gerektiğini vurguladı. Anna, “İtalya'da birçok şehirde eş zamanlı basın toplantıları düzenledik. Milano'da yaşıyorum ve sendikaları, dernekleri ve şahsiyetleri kapsayan bir çalışma yaptık. Olan bitenin içinde kalabilmeliyiz. Bugünkü olaylar yetkili seslere duyulan ihtiyacın kanıtıdır. Filistinlilere barışın sesini duyurmak için Marwan Barguti'nin serbest bırakılmasına, bölgeye yeniden barış perspektifiyle bakmaya başlamak için de Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılmasına ihtiyacımız var. Ayrıca Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılmasından yana olduğunu beyan eden herkese de açıkça taraflarını belli etmeleri için baskı yapmamız gerekiyor. Büyük bir harakete ihtiyacımız var” diye belirtti.