Toplum fakirleşirken 'Ekonomik kriz yok' diyenler zenginleşiyor

  • 09:01 29 Nisan 2018
  • Emek/Ekonomi
HABER MERKEZİ - Toplum yoksullaşırken 'AKP ailesinin' dere, orman, fabrika demeden sattığı, köprü ve inşaatlarla zenginleşerek devasa paralar kazandığı bir süreçte 1 Mayıs'ı sahiplenmek daha da anlam kazanıyor. Çünkü iktidarlar eliyle giderek canavarlaşan kapitalizmin iş ve emek alanındaki sömürüsüne karşı işçilerin ve emekçilerin örgütlü bir şekilde birbirlerine kenetlenmesinden başka kurtuluş yolu görünmüyor. 
 
Bir yandan kent semalarına yükselen devasa yapılar, imzalanan büyük ticari anlaşmalar, son teknolojik silahlarla yapılan savaşlar, lüks hayatlar… Diğer yandan ise yine aynı kentlerin arka sokaklarında ekmek kavgası verenler, yoksul yaşamlar, bir ekmek için yaşamını yitirenler, açlıkla terbiye edilmek istenenler… Kapitalizm kanser gibi giderek yayılırken toplumların değer yargıları hedef alınıyor. Şüphesiz bu hedef alma durumunda iktidar ve devletlerin de payı da oldukça fazla.
 
Tarihin en baskıcı günleri 
 
Büyük bir ekonomik krizin yaşandığı 2002 yılında büyük vaatlerle yola çıkan ve 16 yıldır iktidarda bulunan AKP, gelinen aşamada siyasi, ekonomik ve askeri anlamda Türkiye halklarına tarihin en baskıcı günlerini yaşatıyor. Özellikle 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden hemen sonra alınan ve hali hazırda devam eden OHAL kararı ile birlikte, demokrasi, adalet, düşünce özgürlüğü, üretim gibi toplumun temel değerlerine yönelik baskıcı politikalar daha da şiddetlendi. 
 
Tüm ihlaller karşısında verilen emek mücadelesi
 
20 Temmuz 2016'da ilan edilen OHAL'le birlikte AKP hükümetinin ilk yöneldiği ve hedef aldığı emekçiler oldu. 1 Mayıs İşçi Bayramı'na gidilirken, emek alanında ortaya çıkan ağır tablo daha çok önem kazanıyor. Bu tablonun karşısında da OHAL, KHK'ler, ihraç, sermaye, iş cinayetleri, kadın, çocuk hak ihlalleri, emek sömürüsü, taşeronlaşma karşısında verilen emek mücadelesi de yerini aldı.
 
Kölelik sistemi oluşturuldu
 
Savaş ve toplumu kutuplaştıran politikalarla yaşamın her alanını faşizme boğmaya çalışan Tayyip Erdoğan hükümeti, KHK'ler ile işçi ve emekçi haklarını yok sayarak adeta bir kölelik sistemi oluşturdu. 16 Nisan referandumundan önce emekçilerin oylarına göz diken AKP, "istihdam seferberliği" ilan ederek, "emek ve iş alanında devrim yapacağız" vaatleri vermişti. Ancak gelinen aşamada OHAL kararından bu yana yapılan resmi araştırmalar sonucunda ortaya çıkan tablo ve açıklanan bilançolar, nasıl bir sömürü sistemi oluşturulduğunu gözler önüne seriyor.
 
AKP sınıfta kaldı: İşsizlik ve iş cinayetleri
 
Sivil toplum kuruluşları ve siyasi partiler tarafından açıklanan verilerde işsizlik oranının her gün yeni bir rekora ulaştığı açığa çıkıyor. Her yıl binlerce insan işsizlik kervanına katılıyor. Çalışanlar iş güvenliği ve sağlığının olmadığı koşullar ile karşı karşıya. Bir yandan sermaye sahiplerinin baskıları diğer yandan asgari ücretin düşüklüğü kölelik sistemini daha da ağırlaştırıyor. 
 
İhraçlarla dolu bir yıl…
 
Resmi verilere göre Türkiye ve Kürdistan'da 2011 yılından sonra işsizlik oranı sistematik bir artış gösterdi. Özellikle OHAL'le birlikte geride bıraktığımız bu iki yıllık süreçte yaşanan ihraçlar işsizlik çıtasını daha da yükseltti. İşsizlik oranlarına ilişkin HDP ve CHP'nin yanı sıra KESK ve DİSK'in kamuoyuna sunduğu raporlar durumun vahametini açıklar nitelikte. 
 
OHAL'den sonraki süreci kapsayan raporlara göre Türkiye ve Kürdistan'da işsizlik oranı yüzde 13, işsiz kadın oranı yüzde 26,1, işsiz genç oranı yüzde 20,8 olurken, 116 bin kamu çalışanının ihraç edildiği açığa çıktı. İşsizliğin en fazla çok Kürdistan'da olması da dikkat çekici. 
 
Taşeron sistemiyle emekçilerin örgütlülüklerine darbe vuruldu
 
Yaygınlaşan taşeron sistemi de işçi ve emekçilerin örgütlülüklerine darbe vurdu. AKP hükümeti, desteklediği taşeron sistemi ile işçi ve emekçilerin hak arayışlarını engelleyerek, örgütlenmelerinin önüne set kurmaya devam ediyor. Bu da kendisiyle birlikte iş ve emek alanında daha fazla hukuksuzluk ve iş güvenliğinde sorunların doğmasına neden oluyor.
 
'İş güvenliği yasası' ile cinayetlerin üstü kapatıldı
 
AKP döneminde yaşanan iş cinayetlerine karşı 2013 yılında "iş güvenliği ve sağlığı" yasası hazırlanmış, bu yasa ile işçi ve emekçilerin yaşamlarını güvence altına alınacağı iddia edilmişti. Gelinin aşamada bilançolardan da anlaşılacağı üzere yasa ile sadece iş cinayetlerinin üzeri örtüldü. 
 
Devletten destek ve güç alan sermaye sahipleri ve patronlar bu yasaya dayanarak hemen her gün yeni iş cinayetlerine sebep oluyor. Ve hemen her gün gazete manşetlerinde iş cinayeti haberi yer alıyor. 
 
Sadece 2017'de 2 bin kişi yaşamını yitirdi
 
İş Güvenliği ve Sağlığı Meclisi (İSİG) verilerine göre: 2013-2017 arasında en az 3 bin 379 kişi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Sadece 2017 yılında 116 kadın işçi, 60 çocuk işçi, 88 göçmen işçi olmak üzere 2 bin 6 kişi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Bu verilerin yanı sıra yine OHAL'in ilan edilmesiyle birlikte işçi ve emekçilerin haklarını savunan dernek ve kuruluşlar da AKP hükümetinin saldırına maruz kaldı. Milyonlarca işçi ve emekçi sendikalaşmaları engellendiği için sigortasız, kaçak ve hiçbir iş güvenliği olmadan çalıştırılmakta. 
 
Soma, Ermenek aydınlatılmadı
 
Bu durumla bağlantılı olarak iş cinayetlerinde yaşamlarını yitirenlerin yüzde 98'i herhangi bir sendikaya bağlı değil. Bu anlamda Soma, Ermenek, Torun ve Şırnak kömür ocaklarında yaşanılan iş cinayetleri hala aydınlatılmadı ve sorumlular hesap vermedi. 
 
Toplumdan saklanan ekonomik kriz gerçekliği
 
Tüm bunların yanı sıra AKP hükümetinin toplumdan saklamaya çalıştığı bir de ekonomik kriz söz konusu. Her ne kadar başta Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP yetkilileri krizin olmadığını, olsa da teğet geçeceğini söyleseler de bulgular ve gittikçe artan dışa bağımlılık tersini söylüyor. Her yeni başlanılan günle birlikte benzine, mazota vergilere zam yapılıyor. Ekonomideki vahim tablo yine işçiyi, emekçiyi etkiliyor. Toplum fakirleşiyor, AKP ailesi zenginleşiyor… İş ve emek alanında böylesi büyük sorunların yaşandığı süreçte 1 Mayıs'ı sahiplenmek daha da anlam kazanıyor. Neden mi? Çünkü iktidarlar eliyle giderek canavarlaşan kapitalizmin iş ve emek alanındaki sömürüsüne karşı işçilerin ve emekçilerin örgütlü bir şekilde birbirlerine kenetlenmesinden başka kurtuluş yolu görünmüyor.