Arzu Çerkezoğlu: Türkiye tarihinin en büyük iş ve istihdam kaybı yaşanıyor

  • 09:06 30 Aralık 2020
  • Emek/Ekonomi
Nişmiye Güler
 
İSTANBUL - Pandemiyle birlikte Türkiye tarihinde en büyük iş ve istihdam kaybının yaşandığına dikkat çeken DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, iktidarın belirlediği asgari ücretle halkı değil sermayedarı koruduğunu vurguladı. Arzu, bu tablodan en fazla etkilenen kadınları da 2021 yılında sendikal mücadeleye çağırdı.
 
Emekçilerin açlık sınırının altında çalıştırıldığı Türkiye’de önceki gün hükümet 2021 yılı asgari ücret miktarını açıkladı. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk asgari ücretin 2021 yılı için brüt 3 bin 577 lira 50 kuruş, net ise 2 bin 825 lira 90 kuruş olarak belirlendiğini açıkladı. Bu yıl da Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na dahil edilmeyen Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), asgari ücretin 2021 yılında net 3 bin 800 lira olması gerektiğini açıklamıştı.
 
‘Bir kez daha hükümet işçi sınıfını yok saydı’
 
Hükümetin belirlediği asgari ücreti ve emekçi kadınların durumunu ajansımıza değerlendiren DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, hükümetin belirlediği asgari ücretin bir işçinin ailesiyle geçinebileceği ücretten çok uzak olduğunun altını çizdi. “Bir kez daha hükümet işçi sınıfını yok saydı” diyen Arzu, hükümet ve işverenin masaya oturarak kendileri için açlık ve sefalet ücreti olan bir ücreti belirlemiş olduklarını ifade etti.
 
‘Belirlenen asgari ücret kabul edilemez’
 
DİSK olarak bu tabloyu kabullenmediklerini vurgulayan Arzu, “2020 yılında yaşanan tüm bu olumsuzluklar, bir taraftan ekonomik kriz, bir taraftan pandeminin yarattığı gelir kaybı, giderlerdeki artış çok ciddi iş ve istihdam kaybı yaşanıyor Türkiye’de. Bu tablo içerisinde belirlenen bu asgari ücret kabul edilemez. Bunun için de 2021 yılı asgari ücretini yükseltmek, esas talebimiz olan vergi dışı bırakılması ve kesinti yükünün hazineden karşılanması biçimindeki taleplerimizle 1 Ocak’tan itibaren mücadeleye devam edeceğiz” dedi.
 
‘Hakları ortadan kaldırmayı hedefleyen yaklaşım var’
 
Arzu, Türkiye’de çok ciddi bir yoksullaşma süreci olduğuna işaret ederek, ücretlerin sistematik bir şekilde baskılandığının altını çizdi. Özellikle 2010 yılından itibaren emeğin milli gelirden aldığı payın düştüğünü belirten Arzu, şöyle konuştu: “Sürekli bir düşük ücret politikası yani kamu çalışanlarının toplu sözleşmesinden, emekli maaşlarına asgari ücrete kadar hükümetin bütün ücret politikaları ücretleri baskılamak ve aşağı çekmek üzerine kurulu. Kazanılmış bütün hakları ortadan kaldırmayı hedefleyen bir yaklaşım var. Böylesi bir tablo içerisine bir de pandemi eklendiğinde pandemiyle birlikte Türkiye tarihinin en büyük iş ve istihdam kaybı yaşanıyor. Yüzbinlerce işyeri kapandı ve bir o kadar insan işini kaybetti. 2 milyonun üzerinde işçi arkadaşımız ücretsiz izin dayatmasıyla 2020 yılı boyunca günde 39 lirayla ayda bin 368 lirayla yaşamaya mahkum edildi. Kısa çalışma ödeneği nedeniyle de ciddi ücret kayıpları oldu. Bütün bu tablo bütün bir halkın aslında ciddi bir şekilde yoksullaştığı bir süreci ortaya çıkardı. Gerçekten ‘geçinemiyoruz’ çığlıkları, yoksulluk, işsizlik, açlık Türkiye’de artık genel bir olgu haline geldi.”
 
‘Hükümet halkı değil sermayedarı korudu’
 
Halkın yaşadığı bu duruma karşı sesini çıkardığını fakat iktidarın bu seslere kulağını tıkadığını dile getiren Arzu, Türkiye’deki gelir dağılımı adaletsizliğine, iktidarın zengini daha zengin fakiri daha fakir kılan politikalarını değiştirmek ve sosyal devlet anlayışıyla hareket edilmesi adına 2021 yılı asgari ücretin net olarak 3 bin 800 lira olmasını önerdiklerini vurguladı. Arzu, hükümetin bütün bu çağrıları ve tepkileri kulak arkası ettiğini kaydederek, hükümetin yine kendi ücretleri baskılama politikası doğrultusunda bir asgari ücret belirlediğini söyledi. Arzu, “Türkiye’de çok ciddi bir ekonomik kriz var. İktidarın bütün politikaları, pandemi sürecinde de ekonomik kriz sürecinde de işçiyi, emekçiyi, işsizi, halkı korumaya dönük politikalar değil, tam tersine bir avuç sermaye ve şirketi korumaya dönük politikalar olarak şekillendi” diye belirtti.
 
‘Çalışan kadınların yüzde 25’i asgari ücretin altında maaş alıyor’
 
Ekonomide kadınların yerine değinen Arzu, adaletsizlik ve eşitsizliğin her dönem olduğu gibi kadınları daha fazla etkilediğine dikkat çekti. Kadınların bu süreçten daha fazla etkilenmeye devam ettiğini ifade eden Arzu, şunları paylaştı: “Türkiye’de güvencesiz ve ucuz işçilik politikalarının hedefinde öncelikle kadınlar var. Ücretlerini baskılayan bu politikaların hedefinde öncelikli kadınlar var. Asgari ücret raporumuzda da verileri net olarak paylaştık. İşsizlikten ücrete kadar kadınlar hep ayrımcılığa ve eşitsizliğe uğruyor. Daha işe alım sürecinden başlayarak bir eşitsizlik var. O nedenle kadın işsizliği genel olarak işsizliğin hep üzerinde. Özellikle genç kadın işsizliği ürkütücü boyutlarda. Çalışma şansını elde eden kadınlar, erkek işçilerden hep daha az, düşük ücretle, daha olumsuz koşullarda çalışıyor. Mesela asgari ücretin altında ücret alanların oranı yüzde 17 Türkiye’de. Bu çok yüksek bir oran. Sayı olarak söylersek 3 milyon 3 yüz bin işçi asgari ücretin bile altında ücret alıyor. Ama kadınlarda asgari ücretin altında çalışma yüzde 25. Yani çalışma şansını elde eden her 4 kadından biri asgari ücretin altında çalışıyor. Asgari ücret ve asgari ücretin altı dediğimizde bu oran kadınlarda yüzde 50. Yani çalışan kadınların yarısı asgari ücret ve onun altında ücret alıyor. Yani asgari ücretin bir lira üstüne bile çıkamıyor. Dolayısıyla ücretteki bu adaletsizlik kadın işçiler açısından çok net bir biçimde yaşanıyor Türkiye’de.”
 
‘Pandemi en fazla kadınları etkiledi’
 
2020 yılının büyük bölümünün pandemi koşullarında geçtiğini anımsatan Arzu, bu süreçte kadınlara dönük adaletsizlik, eşitsizlik ve ayrımcı politikaların daha da derinleştiğinden bahsetti. Bu süreçte en fazla kadınların işini kaybettiğini vurgulayan Arzu, kadın işsizliğindeki artışın daha üst boyutlara ulaştığını belirtti. Arzu, bu sürecin çalışan kadınlar açısından da çok ciddi gelir kaybına neden olduğunu ifade ederek, “Pandemiyle birlikte kadınların ev içindeki iş yükü daha da arttı. Temizlik, hijyen, çocuk bakımı, hasta ve yaşlı bakımı açısından düşündüğümüzde kadınların ev içi yükünün daha da daha fazla arttığı ve kadına yönelik şiddetin de özellikle bu kapanmalar, sokağa çıkma yasakları vs. kadına yönelik şiddeti de çok ciddi bir biçimde artırdı. Aslında pandemiden bütün kriz dönemlerinde olduğu gibi kadınlar daha fazla etkilendi diyebiliriz” şeklinde konuştu.
 
‘Kadınlar sendikalara’
 
Sendikal açıdan kadınların örgütsüz olmasından kaynaklı maruz kaldıkları ayrımcılık ve eşitsizliğe de zemin sunulduğunun altını çizen Arzu, 1 Ocak 2021’den itibaren DİSK açısından örgütlenme yılı ve seferberliği başlatacaklarını kaydederek, “Özellikle kadın işçilerin daha fazla sendikalara üye olması yani ‘Kadınlar sendikalara’ sloganıyla kadın işçi arkadaşlarımızı daha fazla sendikalı olmaya, DİSK’li olmaya ve sendikalar içerisinde de daha fazla söz ve karar sahibi olmaya çağıran bir örgütlenme ve mücadele çizgisini hayata geçireceğiz. Kadın hareketinin kuşkusuz tüm deneyimleri, birikimleri ve en zor dönemde bile iktidara geri adım attırmayı başaran kadın hareketini bütün dinamizmi ve coşkusunun da bu anlamda sendikalara daha fazla yansıyacağına inanıyoruz. O açıdan kadınların yaşadığı bütün bu olumsuzluklar, çalışma hayatında yaşadığımız adaletsizliklere karşı bütün kadınları sendikalı olmaya, DİSK’li olmaya ve sendikalar içinde daha fazla söz ve sahip olmaya çağırıyoruz” dedi.