Ekonomist Pelin Kılınçarslan: Hane halkı gelirinin yarısı borca gidiyor 2019-01-07 09:06:18   Safiye Alağaş   İSTANBUL - Ekonomist Pelin Kılınçarslan, artan güvencesizlik ve eşitsizlik nedeniyle hane halkında borçların hızla yükseldiğini, en borçlu grubu da düşük gelirlilerin oluşturduğunu belirterek, "Hane halkı borcu, 2000'lerin başında yüzde 4,5 civarında iken şuan ise yüzde 50'nin üzerine çıkmış durumda. Yani haneye gelen gelirin yarısından fazlasını borçlara veriyoruz" dedi.    Koç Üniversitesi'nde doktora tezi hazırlayan Ekonomist Pelin Kılınçarslan, tezini kriz dönemlerinde borçlu ve borçla yaşamak deneyimleri üzerinden hazırlıyor. "Borçlu ve Borçla Yaşamak: Yunanistan ve Türkiye Örnekleri Üzerinden Kadın Deneyimleri" başlıklı araştırmasına devam eden Pelin, krizli ekonomilerde kadınların bu yükü nasıl algıladığı, deneyimlediği ve ne şekilde etkilendiği üzerinde duruyor.   'Güvencesizlik, eşitsizlik hane halkı borçlarının yükselmesine neden oldu'    Hane halkı borçlarından kredi kartları veya akla gelebilecek her türde kredi borcunu kasteden Pelin, hane halkı borçluluğunun alt yapısına ve bu konuya toplumsal cinsiyet perspektifinden bakılması gerektiğinin altını çizdi. Özellikle 1980'lerden devletler, şirketler, haneler ve kurumların giderek daha fazla borçlandığını belirten Pelin, "Kamu hizmetlerinin metalaşması ya da kaba tabiriyle refah devletinin insan hayatını daha fazla olumsuz anlamda etkileyecek şekilde dönüşümü söz konusu. Artan güvencesizlik ve eşitsizlikler, hane halkı borçlarının hızla yükselmesine, adeta bir borç bağımlılığının yaratmasına sebebiyet verdi. Kredi kartı kullanmadan gündelik hayatı, yani temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak duruma gelen milyonlarca insandan söz edebiliyoruz. Borç bağımlılığı buna tekabül ediyor" dedi.    'Tüm yeniden üretimi aslında kadınlar üretmektedir'   Kadınların bu borçlanmaların neresinde olduğuna dair sadece birkaç feminist yazarın toplumsal cinsiyet arasındaki ilişkiyi kurmaya çalıştığını dile getiren Pelin, bunlardan bazılarının toplumsal yeniden üretimin giderek daha fazla borca bağımlı hale geldiğini savunduğunu aktardı. Pelin, "Toplumsal yeniden üretim, biyolojik yeniden üretim, bakım ihtiyaçlarının yeniden üretimi ve işçi sınıfının yeniden üretimi. Elbette ki ücretli, ücretsiz emekteki konumları toplumsal cinsiyet yapıları ve patriarkal normlar vasıtasıyla bu alandaki tüm yeniden üretimi aslında kadınlar üretmektedir" ifadelerini kullandı.    'Gelirin yarısından fazlasını borçlara veriyoruz'   Yunanistan ve Türkiye'nin ekonomik ve işbirliği kalkınma örgütü içindeki günlerden itibaren borcun en hızlı arttığı, aylık tüketim oranlarının en hızlı yükseldiği ülkeler olduğunu aktaran Pelin, borçların 2000'lerden bu yana Türkiye'de 6 kat, Yunanistan'da 2 kat artığını kaydetti. İki ülkenin hane halkı borcunun seyri açısından benzediğini belirten Pelin, "Yunanistan'da borç, 2000'lerin başında yüzde 13 civarından, yüzde 70'e dayanmış durumda. Türkiye'de ise 2000'lerin başında yüzde 4,5 civarında, şuan da ise yüzde 50'nin üzerine çıkmış durumda. Yani haneye gelen gelirin yarısından fazlasını borçlara veriyoruz. Borçlu hanelerin yüzde 60'ını geliri 2 bin TL'nin altındaki gruplar oluşturuyor. Yani düşük gelirli gruplar daha çok borçlanıyor. Ancak burada orta gelirli gruplarında da borçlarının yüksek olduğunu görüyoruz.  Yani bu iki ülkede hane halkının borcunun seyri açısından gidişat, arka plan ve alt yapı benzer diyebiliriz. Her iki ülkede de finansal bir kırılganlık var. Tüketim odaklı bir büyüme var. Emek piyasası esnekleştiriliyor. İşsizlik, düşük ücretler, gelir adaletsizlikleri gibi durumlar söz konusu. Bunların hepsi hane halkının borçlarının artışına sebebiyet veriyor" diye konuştu.   'En büyük fark kadın istihdamı'    Yunanistan ve Türkiye arasında kadın istihdamı ve iş gücüne katılım oranları arasında farklar olduğunu ifade eden Pelin, Yunanistan'da krizden öncesine kadar kadının istihdama katılımının yüzde 50'yi bulduğunu belirtti. Türkiye'de ise bu oranın yüzde 30'lar seviyesinde olduğunu belirten Pelin, şunları söyledi: "Her iki ülkede de sosyal politikalar aile merkezci. Buradaki aile, ekmeği kazanan erkek üzerine kurulu. Ama Yunanistan kadının iş gücüne daha fazla katılması sağlanıyor. İki gelirli aileler arttıkça 'ekmeği kazanan erkek' modeli aşınmaya başlamış. Genel olarak kadınların Yunanistan'da kamusal görünürlüğü çok daha fazla. Bu araştırmayı yaparken Atina ve İstanbul'da birçok kadınla görüştüm. Görüşmelerde kadınların kendilerinin borçlu olmadığını gördüm. Türkiye'de borcu genelde erkek alıyor. Ama borç genelde ailenin borcu oluyor. Kadın ödüyor. Kadın bu borç yükünü taşırken 'ailem için veya çocuğum için' adı altında taşıyor. Anneliğe atfedilen fedakarlıklar üzerinden bir öznellik oluyor."   'Türkiye sürekli bir kriz halinde'   Yunanistan'da krizden sonra yaklaşık 10 yıldır genel bir para kontrolü olduğunu dile getiren Pelin, son olarak da şunlara dikkat çekti: "Yunanistan'da bankalar borçların ödenemeyecek duruma gelmesi nedeniyle artık kolay kolay kredi vermiyor. Türkiye de ise durum tam dersi. Düzenli geliri olan herkes kredi alabiliyor. Yunanistan yaklaşık on yıldır ekonomik borç krizi diye adlandırılan ekonomik bulanım içerisinde. Bu toplum için hükümet başarısızlığı ile eş değer tutuluyor. Aynı değerde aynı olumsuz anlamları taşıyor. Türkiye ise böyle bir gündemimiz yok. Yani hükümet başarısızlığı veya krizi ilişkilendirilmiyor. Türkiye'de karşılaşılan ekonomik güçlüklere karşı bir kabullenilmişlik söz konusu. Burası zaten sürekli bir kriz halinde."