Flormar direnişinde bir gün: 4 denklem ve çözümü 2018-08-10 09:05:20   Safiye Alagaş   İSTANBUL - Flormar direnişine bir günlük tanıklığımda fark ettiğim, kadınların bir arada, makyajsız halleriyle daha güzel ve güçlü oldukları. Flormar'da üretimin asıl gücü kadınlar, ürünleri tüketenler de kadın, üretim sürecinde emeği sömürülen de kadın. Bu sömürü karşısında direnişe öncülük eden de kadın... Bu 4 denklemin çözümü ise yine direniş.    Gebze Organize Sanayi Bölgesi'nde (GOSB) bulunan Flormar Kozmetik'te çalışan ve Petrol-İş Sendikası'na üye oldukları için farklı tarihlerde işten çıkarılan toplam 120 işçi, 15 Mayıs'tan bu yana direnişlerini sürdürüyor. İşten çıkarılan 5 işçinin fabrika önünde yaptığı oturma eylemiyle başlayan direnişte, bugün sayı 120'ye kadar yükseldi. İşten çıkarılan bazı işçiler ise direnişçilere el salladıkları gerekçesiyle işten çıkarıldı. Boykot çağrısında bulunan kadınların sesi ise neredeyse tüm kadınlara ulaştı ve boykota destek her geçen gün artarak devam ediyor.    Halaylara duran direnişçilere çevreden destek    Fabrika önüne her gün dönüşümlü olarak yaklaşık 20 kişi gelip bekliyor. Direnişin 87'nci gününde yol aldığımız direniş alanına vardığımızda direnişçilerin yaş aralığının 18 ila 35 olduğunu görüyoruz. Sabah mesai saatinde direniş alanına gelen işçilerin bekleyişi başlarken, oturmaktan yorulan işçiler müzik eşliğinde halay çekiyor. Çevrede müziğin sesinden rahatsız olanlar olsa da kimisi de işçileri selamlayarak destekliyor. Oradan geçen araç sürücüleri de korna çalarak işçilere destek vermeyi ihmal etmiyor.    ‘Yarın coplar üstüne birde tazyikli su gelir’    Müzik sesinden rahatsız olanlar yakınınca işçiler, bu kez isyan ediyor. İçlerinden bir kadın "Dün Flormar önünden kalkmayacaktık. Bugün bu şekilde yaklaşıyorlarsa dün kalktığımız içindir. Yarın birde coplar üstüne birde tazyikli su gelir" diyerek hemen ardından gülmeye başlıyor. Sonra espriler eşliğinde, tazyikli su karşısında nasıl direneceklerini anlatıyorlar birbirlerine.   Ürkek ama kararlı ve direnişçi    Kimi direnişçiler ağaç gölgeliklerinde oturmuş sohbet ederken kimisi ise gazete ve kültür dergileri okuyarak zaman geçiriyor. Gazete okuyan direnişçi kadını izlerken birden sırtı bana dönük olan saçları iki yandan örgülü kadın direnişçi gözüme çarpıyor. Önce 18 yaşından küçük olduğunu düşünüyorum. Sonra 18 yaşında olduğunu öğreniyorum. Onunla röportaj yapmak istiyorum. Mahcup ürkek bir tavırla "Ben röportaj veremem heyecanlanıyorum" diyerek geri çeviriyor. Ürkek olduğu kadar direnişçi yüzünü de gizlemeyen kadın, direnişin halayında en fazla başı çekenlerden biri…   ‘Sendikadan dolayı korkuyorlar’   İki kadınla sohbet etmeye başlıyorum. 4 yıldır bu fabrikada çalışıyorlar. İşten atıldıktan sonra yaşadıklarını anlatmaya başlıyor kadınlardan biri… Bir yandan direnişçilerle espriler de yapan kadın konuşmasına şöyle başlıyor: "Bir tane akrabamıza dedim beni fabrikana al. Bana dönüp, 'Git ya bizim fabrikayı da örgütlersin sen' dedi. Kendi akrabam bile beni işe almadı. Sırf sendikadan dolayı, bu kadar korkuyorlar sendikadan. Daha önce çağırmıştı beni gitmedim. Şimdi ise sendikalı olduğumuz için istemiyor."    'Mağazam olursa adı 'direniş' olsun'   Bundan sonraki kariyerine “direniş öncüsü” olarak devam etmeyi hayal ettiğini söyleyen kadın bir diğer hayalini de yaşıyormuşçasına şu cümlelerle özetliyor: "Bir mağaza açmışım adını 'direniş' koymuşum. Ha en önemlisi yeni bir akımda başlatacağım. O mağazada da direniş elbiseleri satacağım."   Sadece uyurken dinlenenler   Flormar'da çalışanların yüzde 80'i kadın. En zor koşullarda çalışanlar da yine kadınlar. Kadınlar hem evde hem de iş yerinde çalışıyor. "On saat çalışıyoruz" diyor ama işten çıktıktan sonra bu kez evde yemek, temizlik ve çocuğuna bakıyor. Kadınlar "10 saat çalışıyoruz" dese de aslında neredeyse 15-16 saat kesintisiz çalışıyorlar. Sadece uyudukları saatlerde dinlenebilmiş oluyorlar. 14, 10 ve 8 yıldır Flormar'da çalışan kadınlar var. Fabrikada kreş olmadığı için çocuklarını ya yakınlarına bırakıyor ya da kreşe bırakıp işe geliyorlar. Çocuğunun kendisiyle birlikte mesai yaptığını söyleyen bir diğer kadın ise, "Oda benim gibi mesai yapıyor. Sabah kreşe gönderiyorum akşam gidince alıyorum. Kreş olsaydı bu kadar zorlanmazdım" diyor.   Tek tipleştirilen emekçiler…   Flormar’da hala çalışan işçiler, dinlenme molasında bahçeye çıkıyor. Bu esnada kimi işçiler, direnişte olan işçilere el sallayarak selamlıyor. Bu işçileri ilk gördüğümde “tek tip kıyafet” giydirilen tutuklu ve hükümlüler aklıma geliyor. Sonra öğreniyorum ki taşeronlu işçiler turuncu renkli giyinenler. Kadrolu kalifiyeli çalışanlar ise mavi giyinenler.    Tüm işçiler, işlerine geri dönene kadar direnmeye devam edeceklerini söylüyor. Hala ürünleri boykot etmeye devam ettiklerini, kadınların da bu ürünleri boykot etmeleri gerektiğinin altını çiziyorlar. Flormar'ın asıl iş gücü kadınlar. Kadınlar büyük bir emek harcayarak üretimi sağlıyor ancak tüm bu zorlu iş koşullarına rağmen de emeklerinin karşılığını alamıyorlar.   Kadınlar birlikte daha güçlü…   Flormar'da üretimin asıl gücü kadınlar, üretilen ürünleri tüketenler de kadın, üretim sürecinde emeği sömürülen de kadın. Bu sömürü karşısında direnişe öncülük eden de kadın... Bu dört denklemin birbiriyle bağını düşünürken direnişçiler türküler söylemeye başlıyor. Evet üretimin arttığı yerde tüketim, tüketimin arttığı yerde de kâr amacı güden zenginler daha fazla zenginleşmek için sömürü yollarını arşınlamaya başlar… Emeğin sömürüldüğünü ve bunun da kadın bedeni üzerinden hayata geçirildiğinin farkına varınca işte tam da orada büyük bir direniş başlar… Direniş türküleri eşliğinde kadınların birlikte daha güçlü olduğu gerçekliğini bir kez daha anlayarak alandan ayrılıyorum…