İki dilli bir yaşama sığdırılan kadınlar 2018-03-27 09:02:43   İZMİR - Kürdistan'dan metropollere göç etmek zorunda kalan kadınlar, karşı karşıya kaldıkları ırkçılık ve asimilasyona rağmen kendi dillerinden vazgeçmiyor. İzmir'e göç ettirilen iki kadının hikayesi de bunun örneği.   Yüz yıldır Kürt halkına dayatılan asimilasyon politikasının bir parçası da yerinden edilme ve göç oldu. Köyleri yakılıp yıkılan on binlerce Kürt, hiçbir geçim kaynakları kalmayıp, baskılar artınca metropollere göç etmek zorunda kaldı. Esnek, güvencesiz işlerde çalışarak yaşama tutunan halkın hala koruduğu bir şey var ki dilleri. Özellikle de kadınlar dillerinden vazgeçmezken bir yandan da Türkçe'yi öğrenmek zorunda kalıyorlar. Ömürleri buralarda geçen kadınlar, ne kadar zorlansalar da ikinci evleri olduğunu kabul etmek zorunda kalıyor.    İzmir'in Selçuk ilçesine göç eden Fatma Yetkin, 80 darbesi sonrasında amca ve dayıları Diyarbakır Cezaevi'nde tutsak edildikten sonra geçim sıkıntısı nedeniyle Ege'ye geliyor. Mevsimlik işçi olarak gelen Fatma, asimilasyonun ve dışlanmanın yüzüyle de o yıllarda tanışıyor. Amcasını ziyarete gittiklerinde kişi başına bir jandarmanın beklediğini ve Kürtçe konuşmanın yasak olduğunu söyleyen Fatma "Ben 9 yaşımdaydım ve kimlik sorununun ne demek olduğunu o zaman anladım. Türkçe de bilmiyordum. Amcam Hüseyin 5 aylık askerken, küçük amcam Süleyman ise 15 yaşında bir çobanken Diyarbakır Cezaevi'ne alınmış. Dayım da öyle. Türkçe bilmedikleri için çok işkence görmüşler. Mazlum Doğan'ın kendini yaktığı cezaevinde kalmışlar. Diyarbakır Cezaevi onlara Kürtlük bilincini öğretti" diyor.    Türkçe öğrenmek zorunda kalıyor   Aradan 28 yıl geçtikten sonra şimdi akıcı bir Türkçe ile konuşan Fatma, Bayındır, Manisa, Ödemiş'te şeftali, salatalık, pamuk tarlalarında çalışıyor yıllarca. Türk işçilerin kendi dillerini konuşmalarından rahatsız olduklarını söyleyen Fatma "Oralarda da Kürtlerle yaşıyorduk. Okula da gitmediğim için hiç Türkçe bilmiyordum. İnsan ana dilini daha rahat konuşur. Ama Türkler 'bize mi küfrediyorsunuz?' derlerdi. Biz niye küfredelim ki, beraber çalışıp ekmek parası kazanıyoruz. Yıllar içinde Türkçe öğrenmek zorunda kaldım" diye anlatıyor.    60 yıllık bir göç hikayesi   Selçuk'a tarım işçisi olarak gelip daha sonra oraya yerleşenlerden biri de Hatice Erol yani Xece. 14 yaşında evlenip Erzincan'dan Selçuk'a geldikten sonra tarlalarda çalışan Xece, şimdi Kirmancki ve Türkçe'yi konuşuyor. Geldiği yıllarda sadece 3-4 ev varken giderek nüfusun arttığını belirten Xece, "Sonra zamanla insanlar dolmaya başladı. Herkes tanıdığını getirdi. 65 senedir neredeyse buradayız. Soma'da bir buçuk sene kaldık. Çevre ilçelerde çalıştık hep. 5 çocuğum oldu şimdi hepsi bir yerde. İlk olarak Turan denen yere geldik sonra Söke tarafına gittik çalıştık. Pamuk çapa, her işte çalıştık. Hiçbir sorun yaşamadık ta ki ırkçılar gelene kadar" diyor.    Yıllarca Yörüklerle, Balkan göçmeni ailelerle birlikte yaşadıklarını, çok iyi anlaştıklarını 80 darbesiyle birlikte ırkçılığın arttığını belirten Xece, "İlk geldiğimizde Yörükler bizi seviyordu. Kadınlar sebze meyve gönderiyordu. Ama çoğu Karadeniz'den gelen ırkçı insanlar kötü davranmaya başladı. Ama hayatımız burada geçti. 60 senedir buradayız. Ben öldüm mü bu evde ölürüm. Yaşayacak başka evim yok" diyor.