‘Bütçe savaşa değil, halklara aktarılmalı’ 2025-05-25 09:02:12   Elfazi Toral   İSTANBUL - Haber-Sen Genel Merkez Kadın Sekreteri Gülseren Güngördü, “Bütçenin artık savaşa değil halklara, emekçilere, kadınlara, çocuklara aktarılması ve emekçilerin talep ettiği insan onuruna yaraşır yaşam koşullarının zemininin oluşması gerekir” dedi.   Türkiye’de 42 yılı aşkın bir süredir devam eden çatışma ve savaş hali, maliyeti açısından da günden güne büyüyor. Çatışmalı süreçlerde savaşa harcanan bütçe günden güne artarken, başta kadınlar olmak üzere halk daha da yoksullaştı. Süreçte yaşanan olumlu gelişmeleri baltalayan her girişim, savaşı dayatan ve savaşta ısrar eden bir yerde duruyor.   Savaş ve şiddetin giderek derinleştiği böylesi bir süreçte, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 27 Şubat'ta "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı" yaptı. Yapılan bu çağrının ardından ise 5-7 Mayıs tarihlerinde PKK 12. Kongresi’ni gerçekleştirerek, “Silahlı mücadeleyi” sonlandırdıklarını ifade etti. Bu süreçle birlikte tüm Ortadoğu’da yeni gelişmelerin de kapısı aralandı.   Basın Yayın İletişim ve Posta Emekçileri Sendikası (Haber-Sen) Genel Merkez Kadın Sekreteri Gülseren Güngördü, hem sürece dair yaşanan gelişmeleri hem de savaşın sonlandırılmasının bütçeye yansımalarını değerlendirdi.   ‘Taşeronlaşan bir emekçi kitlesi var’   Özellikle Türkiye’de kadın işsizlik oranının ciddi anlamda çok yüksek olduğunu söyleyen Gülseren Güngördü, 23 yıllık AKP iktidarında kadın istihdam oranlarında çok ciddi bir artış olmadığını ve bunun verilerle de açıklandığını belirtti. Kadınların yaşamın her alanında kendi hakları için mücadeleyi yükselttiğini dile getiren Gülseren Güngördü, “8 Mart’ta kadınlar eşit işe eşit ücret hakları için mücadele etmiş. Türkiye’de kendi yaşamlarına dair söz kuran bir kadın örgütlenmesi var. AKP’nin son yıllarda uyguladığı politikalarda pandemiyi de fırsata çevirdi. Uzak, esnek ve yarı zamanlı çalışma modelleri getirildi. Bu modellerin çoğu kadınlar üzerinden uygulandı. Bu kadınlar tarım işçisi olabiliyor, fabrika çalışanı olabiliyor, kamu alanında çalışan kadınlar oluyor. AKP döneminde hızlandırılan özelleştirme politikalarıyla kamu kurumlarında da artık güvenceli personel değil, firma personeli adı altında taşeronlaşan bir emekçi kitlesi var.   Emeğimizin karşılığını görmüyoruz   Bunlarda yine kadın oranının çok ciddi şekilde arttığını görebiliriz. Bununla birlikte kadın istihdam oranları oldukça azalmış durumda. 21. yüzyıla baktığımız zaman Türkiye, uluslararası arenada da Avrupa Birliği ortalamasının çok çok altında. Burada kadın emeğinin sömürüldüğünü görebiliriz. Kadın emeğinin hiçleştirildiğini, aynı zamanda kadın emeğinin ev içerisinde görünmediğini görebiliyoruz. Biz de kamu emekçisi olarak evet, kamuda bir hizmet veriyoruz. Ama kamudan emeğimizin karşılığını görmüyoruz. Onurlu yaşama tekabül eden bir ücretin çok çok altında çalışıyoruz. Bununla birlikte ev içerisinde yaşlı bakımı, çocuk bakımı, engelli bakımı hizmetleri de kadının omuzlarında. Toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklı olarak, yine kadına yüklenen bir sorumluluk olarak görülüyor” sözlerine yer verdi.   ‘Bütçe savaşa değil, halklara harcanmalı’   Gülseren Güngördü, kadın emeğinin, hem kamusal alandan uzaklaştırılmaya yönelik politikalarla hem de ev içerisinde toplumsal cinsiyet rollerinin içine sıkıştırılarak sınırlandırıldığına işaret etti. İktidarın ekonomi politikalarıyla kadınların taleplerini de göz önünde bulundurması gerektiğini kaydeden Gülseren Güngördü, 40 yılı aşkındır devam eden savaş politikalarına dikkat çekti: “Uzun yıllardır Türkiye halkları üzerinde yürütülen bir savaş politikası vardı. Yıllardır Kürt halkı, kimlik taleplerini, dil taleplerini dile getirdiği için mücadele etti. Bu savaş, Türkiye ekonomisine çok çok büyük maliyet getiriyor. 10’un üzerinde bir bütçe var. Hem sağlık hem de eğitime ayrılan bütçelerin iki katı, savaşa ve militarizme aktarılıyor. Bu bütçenin devasa bir bütçe olduğunu da görebiliyoruz. Bu bütçenin artık savaşa değil, halklara, emekçilere, kadınlara, çocuklara aktarılması durumunda, toplumun çok büyük bir bölümünün yaşam kalitesinin artacağını görebiliriz. Emekçilerin talep ettiği, insan onuruna yaraşır yaşam koşullarının zemini oluşmalıdır” ifadelerini kullandı.    Savaşta medya dili   Gülseren Güngördü sözlerine şöyle devam etti: “52 yıldır yürütülen bir savaş vardı. Bu savaşın sönmesi için pratikler sergilenmesi gerekirken, aksine savaşı körükleyen bir dil de kullanılıyor. Hem iktidar kanatları hem de ana akım medya üzerinde böyle bir dil kullanıldığını görebiliyoruz. Birincisi, ‘ana akım medya’ diye tarif ettiğimiz, yani iktidarın ve erk yetkililerinin sözünü söyleyen ve onun propagandasını yapan bir alan. İkincisi ise halkların sesi olmaya, kadınların sesi olmaya çalışan ‘Özgür Basın emekçisi ve muhalif basın emekçisi’ olarak değerlendirebiliriz. TRT’yi de değerlendirdiğimiz zaman, yıllardır TRT neredeyse iktidarın sözünü söyleyen ve onun propagandasını yapan bir kanal haline geldi. TRT, bildiğiniz gibi halkın vergileriyle ayakta duran bir kurum. Halk için yayın yapması gereken bir kurumken, tamamen iktidarın sözünü kuran ve onun propagandasını yapan bir yayın haline geldi.   Burada barışa dair sözün kurulması, medya üzerinden dillendirilmesi çok çok önemli. İktidar kanadından sözünü kuran ana akım medyanın da artık bu barışı destekleyen, halklara bu barışın inancını aşılayan bir dili yerleştirmesi gerekiyor. Barışın toplumsallaşması için, ana akım medya başta olmak üzere tüm medyanın artık kullandığı dile dikkat etmesi gerekiyor” diye belirtti.   ‘Savaşı isteyen eril zihniyetin kendisidir’   “Çocuğu yetiştiren, büyüten ve en büyük emeği sarf eden annedir” diyen Gülseren Güngördü, çatışmalarda çocuklarını kaybeden anneleri anımsatarak şöyle konuştu: “Asker olsun, gerilla olsun; savaş alanlarında bu kadınlar, besledikleri, büyüttükleri, yıllarca emek verdikleri çocuklarını kaybediyorlar. En büyük emek kaybı buradan başlıyor. Besleyip büyüttüğün çocuk, çatışmada yaşamını kaybediyor. Kaybedilen çocuk bir daha gelmeyecek. Savaş politikalarıyla halkların geleceği de yok olmuş oluyor. O gençler, o çocuklar savaş için değil, halkın kendisine, halkın emek gücüne katılabilmesi için yaşamalı.   Sadece Türkiye sahasında değil, Ortadoğu’da yürütülen savaş politikalarına da hepimiz şahit olduk. O süre içinde hem kadınlar hem çocuklar hem de yaşlılar, en fazla mağdur olan kesim oldu. Kadınların köle pazarlarında satıldığını gördük. Kadınların, göç ve mülteci olarak başka ülkelere gittiklerinde nasıl mağdur edildiklerini, nasıl tacize ve tecavüze maruz kaldıklarını gördük. Gittikleri her yerde de en düşük ücretle emek sömürüsüne maruz kaldılar. Savaş, kadınlar için başlı başına bir yıkımdır. Bunun için kadınlar barış istiyor, kadınlar savaş istemiyor. Savaşı isteyen eril zihniyetin kendisidir.”   ‘Somut adımlar bekliyoruz’   “52 yıllık yürütülen bir savaş söz konusu. PKK, kendini feshettiğini kamuoyuyla paylaştı” diyen Gülseren Güngördü, şunları söyledi: “Fesih kararından sonra, tabii ki bunun somut ve halklar nezdinde de karşılığı olan, inandırıcılığı olan bir zemine evrilebilmesi için iktidarın somut adımlar atması gerekiyor. Hâlâ Türkiye’de birçok basın emekçisi cezaevinde. Aynı zamanda, kendi özgür düşüncelerini ya da siyasal politik taleplerini dile getirdikleri için cezaevinde kalan binlerce tutsak var. Bunlar içerisinde hasta tutsaklar da var. Aynı zamanda savaş politikasına aktarılan bütçeden kaynaklı çok büyük, derin bir ekonomik kriz var.   Hem kadınlar hem de emekçiler olarak barışı istiyoruz. Tüm insanların kendi düşünce ve fikirlerini özgürce ifade edebilecekleri, kendi kimliklerini, dillerini, inançlarını özgürce yaşayabildikleri demokratik bir ortamın sağlanması gerekiyor. Savaşa aktarılan bütçenin, sağlığa, eğitime ve istihdama aktarılmasını da artık somut adımlarla, somut politikalarla bekliyoruz.”