İstihdam değil sömürü yeri! 2023-11-21 09:03:12     Melike Aydın   İZMİR- Baskı, şiddet ve emek sömürüsüne maruz kalan, sendikalaştıkları için işten atılan Agrobay direnişçilerinden Ayten Yavuz, fabrikanın istihdam alanı değil sömürü yeri olduğunu belirterek 25 Kasım’da alanlarda olacaklarını söyledi.      Her yerde kadınlar, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü için şimdiden alanlarda. Kadınlar direnişlerini yükseltirken, şiddetin, emek sömürüsünün olduğu alanlardan biri de emek alanı, fabrikalar… İzmir Bergama’daki Agrobay Seracılık’ta çalışan kadın işçiler de bu sömürüye karşı direnenlerden. Sendikaya üye oldukları için işten çıkarılan kadınlar 2 aydan fazladır direniyor. 31 işçi, Kod 46, 7 işçi Kod 04 işten çıkarılırken işçiler,  maaşlarını, tazminatlarını, yıllık izinlerini ve diğer haklarını alamıyor.    Agrobay direnişçilerinden Ayten Yavuz, yaşadıkları baskılara ve 25 Kasım’a ilişkin konuştu.    ‘Sendika şart!’   Agrobay’dan daha önce de birçok işçinin haklarını alamadan işten çıkarıldığını ve sendikalaşmanın bir zorunluluk olarak belirdiğini ifade eden Ayten, bu nedenle de kadınlarla sendikalaşmaya karar verdiklerini ifade etti. Agrobay’da ağırlıklı olarak kadınların çalıştığını ve yaptıkları işin ‘kadın işi’ olarak görüldüğünü belirten Ayten, “Kadın erkek aynı asgari ücret alıyor ama bu işi kadın işi olarak tanımlıyorlar. Erkekler yapamaz yapınca paldır küldür yapıyor. Ama daha çok para verse erkekler de yapar” dedi.   ‘Kadına iki kat hakaret, işkence ve emek sömürüsü’   Fabrikanın sahiplerinden Arzu Şentürk’ün kadın istihdamı yarattığını söylediğini oysaki yaşadıklarının kadın sömürüsü olduğunu ifade eden Ayten, “Kadınlar içeride bir çok şey yaşadık. Mühendisler bize hakaret etti, tuvalete göndermedi… Bunları kadınlara yapabiliyor, erkeklere yapamıyordu. Erkekler cevap veriyordu. Kadınlar ses çıkaramıyordu. Ne zaman ki sendikaya üye olduk kendimizi kapının arkasında bulduk” şeklinde konuştu.   ‘Erkek işi denen işleri de yaptık’   Anayasada olmasına rağmen sendikalaşmanın zorunlu olmamasının çelişik olduğuna dikkat çeken Ayten, şunları belirtti: “İş cinayeti oluyor, eşit ücret verilmiyor, 14-15 yıldır çalışan da bugün işe başlayan da aynı parayı alıyor. İçerideki baskı, mobbing, ağır iş koşulları nedeniyle sendikalaştık. Kendi iş alanımızın dışına çıktık. Erkeklerin yaptığı işleri yaptık. Montajcıların işlerini yaptık. Kum taşıdık, 200 kiloluk demirleri taşıdık. Erkek kadın ayırımı yok, kadınlar her işi yapıyor. Kaldıramam dediği zaman mühendisler ‘kapı orada’ diyordu. Kadınların yapacağı işi erkekler de yapabilir ama burada erkeklerin yapamadığı işi kadınlar yapıyor, ama herkes asgari ücret alıyor. Montajcıların yapacağı işi biz kadınlar yaptık. Montajcılar kadınlardan daha fazla alıyor. Dışarıdan erkek getirdiler kum dökmek için erkeklerin yaptığı işi beğenmediği için bize yeniden yaptırdılar. İş tanımı yok. Maaşımızı eksik ve 2-3 ayda bir alıyorduk.”    ‘Jandarma halkın jandarması değil’   Direniş başladıktan sonra defalarca konuşmak istediklerini ancak muhatap bulamadıklarını ifade eden Ayten, birkaç defa Arzu Şentürk talimatıyla polis tarafından gözaltına alındıklarını belirtti. Ayten, “Güvenlikçi komutana bunları gözaltına alın dedi, iki kez gözaltına alındım. Maalesef polis, jandarma sermayenin polisi. Kimseyi işçinin yanında görmedim. Bizim jandarmamız halkın menfaatini korumak yerine işverenin menfaatini koruyorlar. Arzu hanım kaç siyasi parti varsa CHP, AKP, Vatan Parti ile ilişkisi var. Nereye dönsek ondan yana. Eskiden jandarmayı görünce saygı duyuyordum, bu olaylardan sonra önyargıların oluştu” ifadelerini kullandı. .   ‘Kod 46 damgalıyor’   İşverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak gibi gerekçelerle verilen işten çıkarma kodlarından özellikle Kod 46’nın devletin ve patronların menfaati için çıkarıldığını ifade eden Ayten, bu suçların işlenmediği gibi asıl amacın da tazminat vermemek olduğunu ifade etti. Ayten, “İspatlasın kim onun neyini çalmışsa. Devletin bunu maddeyi kaldırması lazım, başka bir işe başvuruda önüne çıkıyor. En büyük hırsız Arzu Şentürk’tür. Türk şeker ile bir anlaşma yaptılar ve bize Ramazan kolisi yollandı. Ama bize değil Kınık ve Bergama Belediyelerine gitti. Buradaki işçiler hak etmiyormuş. En büyük hak yemek bu değil mi?” diye sordu.    ‘SSK ve Bakanlık kadın emeği sömürüsüne ortak oluyor’   2 yıldır seralara bulaşan hastalık nedeniyle 11 sedara dikim yapımladığını ve 150 kişinin işten çıkarılma kararı alındığını belirten Ayten, bütün eski çalışanların ve sendikalaşanların çıkarıldığını kaydetti. İkinci bir yöntem olarak da İŞKUR’dan 5 veya 6 ay çalıştırmak üzere işçi aldığını belirten Ayten, “İŞKUR’dan işçi alıp diğer işçileri çıkarıyorsun. Sosyal Sigortalar Kurumu ve Çalışma Bakanı da ona çanak tutuyor. Genelde de kadınlar alınıyor. Bu bölgede fazla iş de yok. Kadınlar her türlü hakarete katlanıyor, çocuğu okuyor, evi kira, boşanmış kadın… Maaşını istedi diye işten çıkarılıyor” dedi.    ‘Yaşadığımız her şey şiddetti’   İşten çıkarılmalarının, maaşlarının verilmemesinin, gözaltıların hepsinin şiddet olduğunu ifade eden Ayten, şöyle devam etti: “İkinci eylemde bir şey yapmadığımız halde Arzu Şentürk talimatıyla devlet de, jandarma da, polis de şiddet uyguladı. Sen bu halkın polisi jandarmasısın tek kişinin sözüyle bu kadar insanı gözaltına alamazsın. Neymiş Yeşil Sol’un ne işi varmış. Kim gelirse o destekliyor. Buraya bütün partiler geldi ama nedense Yeşil Sol Arzu hanımın gözüne battı. Resmi bir partinin iki başkanı gelmişse bizi bağlamaz. Hakkımızı verin buraya gelmesinler.”    ‘Yıldıramadılar’   Maruz kaldıkları şiddetin kendilerini yıldırmadığını ve 25 Kasım’da Dikili’de meydanda mitinge katılacaklarını ifade eden Ayten “Bu ülkede ezilenler kadınlar oluyor. Kadın katliamlarına devlet el atmıyor. Neden bilemiyorum. Şu an erkek yasası var maalesef. Bütün tarım işçileri asla hakkını yedirmesin” diyerek bütün kadınları desteğe çağırdı.   Ayten, son olarak  25 Kasım’da düzenlenecek yürüyüşe Agrobay direnişçisi kadınların da katılacağını vurguladı.