Ev Eksenli çalışan kadınlar görülmüyor: Sosyal güvence istiyoruz 2021-04-30 09:01:04   Habibe Eren    İSTANBUL - Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu ev eksenli çalışma alanında güvencesizlik ve emeklilik hakkına ilişkin mücadele eden kadınlar 10 yılın sonunda sendikalaştı ancak sorunları bitmedi. Ev- Eksen Genel Başkanı Gülsüm Nazlıoğlu, güvenceli çalışma ve emeklilik hakkı için mücadele etmeye devam edeceklerini belirtti.    Ev eksenli çalışma, dünyada olduğu gibi Türkiye'de de düşük ücretli, kötü koşullu, belirsiz; bazen aralıksız gece gündüz çalışılan bazen de aylarca hiç iş bulunamayan, hiçbir sosyal hakka sahip olunmayan bir çalışma biçimi olarak karşımıza çıkıyor. Pandeminin yarattığı koşullar toplumsal tüm kesimleri etkilerken yüzde 90’ının kadınların oluşturduğu ev eksenli çalışmayı da derinden etkiledi.   Ev Eksenli Çalışanlar Sendikası  (Ev-Eksen) 10 Kasım 2009’da kurulmuş ancak üye kayıt işlemleri için gerekli olan sicil numarasını vermesi için Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı nezdindeki tüm girişimleri sonuçsuz kalmıştı. 14 Ekim 2010’da sicil numarası verilmesi talepleri Bakanlık tarafından reddedilince hukuk mücadelesine başlayan Ev-Eksen’in bu mücadelesi yaklaşık 10 yıl sonra kazanımla sonuçlandı. Danıştay, geçtiğimiz yıl verdiği kararla, Ev-Eksen’e sicil numarası verilmesinin ve sendikanın prosedüre uygun üye yapabilmesinin yolunu açtı.   Ev-Eksen Genel Başkanı Gülsüm Nazlıoğlu, 1 Mayıs’a giderken görünür olmayan emeklerine, taleplerine dair konuştu.   Ev eksenli çalışmanın istihdam içerisinde üç çeşit çalışma biçimi olarak karşımıza çıktığını ifade eden Gülsüm, şunları söyledi: “Birincisi, sipariş usulü. Kendi yaşadığımız yerdeki küçük atölyelerden, komşudan, bakkallardan yani yakın çevreden alınan sipariş şekliyle gerçekleşiyor. İşi, siparişi getiren işveren belirliyor. İkincisi, fabrikalardan parça başı alınan işler. Bunlar kuru temizlemeden, motor parçasına kadar bütün çalışma kollarının olduğu bir çalışma biçimi;  buna da fason diyoruz. Üçüncüsü, Bugün diyelim 20 saat çalışarak üç günde iş yetiştiriyorsun ama bir bakıyorsun üç ay iş gelmeyebiliyor. Arada o açığı tamamlayabilmek ve düzenli hale getirebilmek için lif örmek, bebek yeleği örmek, dokuma yapmak vs. bunu da gördüğümüz yerlerde ya da pazar da müşteriyi bulduğumuz anda satmaya çalışırız. Bu da kendi hesabına dediğimiz çalışma biçimi.”   ‘Sosyal güvence ve güvenceli iş istiyoruz’   Herhangi bir iş koluna dair bir sendika kuramadıklarının altını çizen Gülsüm, “Bugün ben diyelim makarna yapıyorum, yarın pestil yapıyorum, öbür gün iş geliyor dikiş dikiyorum. Bu üç iş kolunu aynı gün dahi yapabiliyorum. Bu süreçte 8 saat çalışanlar 12 saat çalışmaya başladılar. Gece evinde oturuyorsun, uykunda bile seni arayıp iş isteyebiliyorlar. Buna birlikte çözüm üretmemiz gerekiyor. Biz sosyal güvence ve güvenceli iş istiyoruz” diye ekledi.   ‘İnsanlar boş zaman değerlendirmesi olarak görüyor’   Sendikayı kurmadan önce Türkiye’nin birçok kentinde ve hatta köylerde 10 yıl boyunca örgütleme çalışması yürüttüklerini hatırlatan Gülsüm, “Atölye çalışmaları yaptık. Önceliğimiz nedir ve birlikte ne yapabiliriz diye tartıştık. Güvencesiz çalışıyoruz, emeklilik ve sosyal güvence öncelikli hakkımız ve bunun için bu sendikayı kurduk” ifadelerini kullandı. İnsanların yaptıkları işleri ‘boş zaman değerlendirmesi’ olarak gördüğünün dile getiren Gülsüm, “Biz hep buna itiraz ettik. Niye böyle çalışayım ki?  Bu kadar güvencesiz ve sağlık koşullarını etkileyen bir iş alanında neden çalışayım? Bu alanda çalışan birçok kişide bir süre sonra meslek hastalıkları ortaya çıkıyor. Özellikle ayakkabı dikme ve yapıştırmanın birçoğu evde yapılıyor. Pahalı ayakkabıları biz üç beş kuruşa yapıyoruz. Ayrıca bu işler sağlığımızı da etkiliyor” ifadelerini kullandı.   ‘Siparişlerde ciddi düşüş oldu’   Emeklerinin görünür olmasını amaçladıklarını ifade eden Gülsüm, sözlerini şöyle sürdürdü: “8.00-17.-00 mesai şeklinde işyeri odaklı çalışan örgütler bizi görmemeye inat ediyorlar. Bir taraftan da pandemi koşullarında gördük ki, dikiş dikenle öğretmen arasında hiçbir fark kalmadı. Evden çalışmayı sürekli hale yerleşik hale getirecekler. Bir mühendisin evde mantı yapan ve dikiş diken bir işçiden farkı kalmadı. Çalışma saatleri uzadı, dengesizleşti. Biz bire bir insanlarla muhatap olarak iş alan insanlarız. Bu süreçte işlerimiz azaldı. Örneğin,  Antep’te ceviz kıran arkadaşların daha önce torbalar evine gelirken şimdi gelmiyor. Kadınlar gidip almak zorunda kalıyor. Ücretleri de eskisi kadar düzenli değil. Kadınların örgütlenerek oluşturduğu pazar yerlerine artık çıkılmıyor. Siparişler de ciddi bir düşüş oldu. Şu anda sipariş aldığımız kadınlar, kendileri evde çalışır hale geldiği için bizim yaptığımız işi de yapıyorlar. Bir de tüm bu işler kadının görevi gibi öğretildiği için bizim işlerimizde ciddi düşüşler oldu.”   ‘Neden 7 bin 200 iş gününü doldurduktan sonra emekli olabiliyoruz’   Amaçlarının işyeri odaklı bir çalışma şekli olmadığını vurgulayan Gülsüm, “Esnek çalışmaya karşı değiliz çünkü bu şekilde çalışmak zorundayız. Neden 7 bin 200 iş gününden sonra emekli olabiliyoruz. Devlet bize bir gündem yaratıyor biz de,  7 bin 200 günü nasıl doldururuz diye politika üretiyoruz. Ben bunu kabul etmiyorum. Bu iş gününe uymak insan doğasına aykırı” diye belirtti.   ‘1 Mayıs eylemlerimizi dile getirme alanımız’   Yaklaşan 1 Mayıs’a ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Gülsüm,  yasaların sendikal mücadele içerisinde konfederasyon olmayı dayattığını ve hükümetin de dört büyük sendikayı muhatap aldığını dile getirdi. Gülsüm, “1 Mayıs bir yıl boyunca yaptığımız çalışmalara ilişkin sokağa dökülüp taleplerimizi dile getirme alanımız. Oradan seslenmek ve haykırmak gerekiyor. Ama bunu da engellediler,  1 Mayıs eylemlerini izinle yapılacak hale getirdiler” dedi.   ‘Sokaklara çıkmasak da örgütlemeye devam edeceğiz’   Devrimci İşçi Sendikası Konfederasyonu’nun (DİSK) dile getirdiği hiçbir talebin kendilerini kapsamadığını vurgulayan Gülsüm, “Devletin muhatap aldığı sendikaların bizim taleplerimizi haykırmak gibi bir derdi yok. 1 Mayıs’ta sokaklar bizden kesilse bile buna başka bir şey üretmek zorundayız. Bütünlüklü politikalar üretilmesi, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı istihdam politikalarından vazgeçilmesi,  özellikle kadınları önceleyen şekilde bütün herkesi içine alabilecek politikalar üretilmesi ve bunun için mücadele edilmesi gerekiyor. Hak tek verilmez ya hep beraber alırız ya da hiç birimiz. 1 Mayıs'ta da sokaklara çıkamayabiliriz ama yine örgütlenmemize devam edeceğiz. Ev eksenli çalışanların çoğunluğu kadın olduğu için görünmeyen emeğimiz için mücadeleye devam edeceğiz” şeklinde konuştu.   Ev Eksen nedir?   Ev-Eksenli Çalışanlar Sendikası (EV-EKSEN), parça başı, siparişle veya kendi hesabına tüm ev-eksenli çalışanları örgütleyen bir sendikadır. 1994 yılında, sosyal güvenceden yoksunluk, çalışma koşullarının kötülüğü, yoksulluk, çalışmanın doğal sayılıp görünmezleştirilmesi gibi sorunlardan hareketle başlayan örgütlenme çalışmalarının sonucunda 10 Kasım 2009’da kuruldu. Kurucularının tamamı, ev-eksenli çalışan kadın işçilerdir. Sendika, Şırnak’tan, Antep’ten İstanbul’a, Muğla’dan Mersin’e,  Hatay’dan Antalya’ya Türkiye’nin her tarafından 27 kurucusunun sahip olduğu temsiliyetin yanı sıra Sivas’tan, Malatya’dan İzmir’e, Diyarbakır’a, Hakkari’ye, birçok ilde örgütlü.